16 Aralık 2014 Salı

ESTETİK ANLAYIŞIMIZ NASIL OLMALIDIR?

Osmanlı Düşüncesi üzerine okuduğum bir kitapta Osmanlı düşünürlerinin bir mimar anlayışıyla hareket ettiklerini ve bu anlayışın en önemli kaygısının estetik olduğu yazıyordu.

Estetik deyince benim aklıma hep zerafet, incelik, hasılı güzellik gelir. Tamlık gelir, nakıs olmaması gelir. Baktığım, gördüğüm her şeyde Yaradan'dan ötürü hep bir güzellik görüyorum. Ki, bu çirkin dahi olsa. Çünkü bazı şeye çirkin yaraşır, onun estetiği çirkin olmasıdır. 

Estetiğin herkeste kendince bir tanımı vardır. Herkesin estetik anlayışı kendi kişiliğiyle uyum halindedir. Fakat bu farklılık öz tanımın etrafında döner dolaşır. 

Estetik kelimesinin terim anlamı güzelliktir, zerafettir, uymdur.

Etimolojik anlamı ise;

Bu terimi 1750 yılında ilk ortaya atan düşünür kendisi bir Alman olan Alexander Gottlieb Baumgarten'dir. Şöyle tanımlamıştır:

Estetik duyusal bilginin bilimidir. Konusu da duyusal yetkinliktir. Gerçekleştirmek istediği güzel üstünde düşünme sanatıdır. Güzel olanı aramak, duyumsamak şeklinde açıklanır.

Baumgarten'dan önce, estetiği bir felsefe kolu olarak biçimlendiren önemli düşünürlerin başında Immanuel Kant gelmektedir. Estetik sözcüğü Grekçe aisthesis ya da aisthanesthai sözünden gelir. Aisthesis sözcüğü, duyum, duygu, algılamak, duyular anlamına gelmektedir.

Baumgarten ve Kant'ın yaptığı, estetiğe bir tanım koymaktır, bir felsefi bilim olarak biçimlendirmektir. Yoksa estetik başka adlar altında insan düşüncesinde hep vardır. Estetik bir kainat düzenidir. Yıldızlar, güneş ve ay, gezegenler arasındaki irtibatta estetik hep vardır. Her bilim dalı kendi alanıyla ilgili araştırmalarda bunu gözlemler, varlığı inkar edilemez bir gerçektir.

Geçmiş ve geleceğin bilgisinin içinde bulunduğu kutsal kitap Kur'an'ı Kerim'de estetik bir anlatım ve üslub vardır. Dolayısıyla Kur'an'la olgunlaşıp pişen müslüman da estetik bakışa sahiptir. Hz. Muhammed aleyhisselam müslümanın bu özelliğini, '' Mü'min Allah'ın nuruyla bakar'' ifadesiyle de dile getirmiştir.

Her ne varsa bu alemde hepsi Kur'an içindedir. Kur'an en mahrem konuları, en edepli bir üslupla anlatır ki bu da anlatım estetiğidir.Kur'an fonetik olarak icazlı bir güzelliğe ve sanatkarane bir anlatım özelliğine sahiptir. Bunun yanı sıra da anlaşılımı kolay bir dile sahiptir. Bu konuda, Yard. Doç. Dr. Mustafa Yıldırım, Kur'an sanatı ve estetiği üzerine yaptığı bir çalışmasında, Kur'an'da geçen güzellik terimlerinin hoş, çekici, süslenmiş, düzenli, intizamlı, uyumlu, ahenkli, faydalı olmakla beraber işlevselliği olan nesnel varlıklar olarak tanımlanabileceğinin altını çizer.

Eflatun (Platon) ise, estetik değerin insandan bağımsız bir idea olduğu ve bunun soyut olarak var olduğunu ileri sürmüştür.

Kant'ın, Baumgarten'in, Platon'un estetik tanımları önemlidir. Çünkü bu kişiler ilim insanıdır, bilim insanıdır. Bir çok düşünür bunların belirlediği evrensel çizgi üzerinde düşüncelerini geliştirip, şekillendirmiştir. Böylece  estetik, felsefenin bir kolu haline gelmiştir.

Neye önem verilirse o gelişirmiş. Güzellikleri çoğaltmak iyidir. Büyümesine vesiledir.

Estetik anlayışı kültürden kültüre, toplumdan topluma, kişiden kişiye değişen bir olgudur. Millenyum çağının insanının estetik anlayışı ile ortaçağ insanının estetik anlayışında büyük değişimler olmuştur. Günümüz insanı görsel estetiği ararken manadan uzaklaşmıştır. Fakat son gelişmeler umut verici bir aşamadadır. Çünkü sanat anlayışı da dahil, insani bakış açımız maddeden manaya doğru bir seyir halindedir. Hızlı bir şekilde  insan hayatına giren materyalist düşünce, hızlı bir şekilde alanı terketmektedir.

İnsan, yeniden inceliğe meyillenmiştir, öze meyillenmiştir. Maddenin dış güzelliği,  insanı içe doğru çekmektedir. İşte estetik bakış budur.

Estetik sadece bakışta değil, düşüncede ve her oluşta vardır. Estetik düşünce çağın insanının öğrenmesi gereken meselesidir. Estetik düşünce fıtratın bozulmadığı ortamda vardır. Oysa bu gün genlerle oynanmaktadır. İnsan fıtratı bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde değiştirilmektedir. Cinsiyet genleriyle, yapısal genlerle oynanmaktadır.

Örneğin domuz eti veya domuzun herhangi bir ürününden yemek kişide olması gereken kıskançlık duygusunu önlüyormuş. Bir erkek hanımını, kızını, anasını, bacısını daha az kıskanır hale geliyormuş. Bunlar, üzerinde bilimsel çalışmalar yapılarak ortaya konmuş şeyler.

Her şey olması gereken yerde olmalıdır. Her şey durması gereken yerde durmalıdır. Nasıl ki dünyanın, ayın, gezegenlerin milimce yerinden oynaması evrenin felaketiyse kadın kadınca, erkek erkekçe olmalı. Kabaktan aşılanan karpuz kabak tadı veriyor. Bu gün bitkilerin genleriyle oynanıyor. Belki bu faydalı bir şey amma zararları da göz önüne alınarak çalışmalar yapılmalı. Bu gün küresel ısınmadan bahsediyoruz. Bu da dünyamızda her şeyi yerinden oynattığımızın kanıtıdır.

Lokman suresi 10. ayette:

''Gökleri görebildiğiniz bir direk olmaksızın yarattı, sizi sarsmasın diye yere de ulu dağlar koydu ve orada her çeşit canlıyı yaydı.'' buyurmuştur. En açık anlamıyla dağların yeryüzünü dengelediğini bu ayetten öğreniyoruz.


Meşhur şair ve yazarlarımızın üslubundaki estetik anlayışlardan da örnekler vermeden geçemedim:

Mevlana'da aşk estetiği vardır mesela. Her şeyi aşk gözü ile yorumlar. Ahmet Hamdi Tanpınar'da rüya estetiği vardır. Tanpınar'ın kainata bakışı tamamen estetiktir. O ele aldığı her konuyu rüya naifliğinde estetik bir haz nesnesine dönüştürür demiş Kibar Ayaydın.

Teslime Gülsen Nurdoğan



Hiç yorum yok: