4 Mart 2014 Salı

Vallah Seni Görmüşem, Sırf Bu Yüzden Gelmişem...

Ben Kürtleri beş-altı yaşlarında bir çocukken ilk defa Çukurova'da pamuk tarlalarında  görmüştüm. Uzun, kadife elbiseli, allı morlu rengarenk başörtüleri ve yanaklarındaki tuhaf mavi dövmeleriyle Kürt kadınlar  başka bir dünyanın insanları gibiydiler..

Bizler de Çukurova'da pamuk toplardık, onlar da.. Mevsimlik  barınaklarımız olan çadırlar hep birbirimizden uzak olurdu. Onlar bize gelmezdi, biz de onlara gitmezdik. Zaten gün boyunca çalışmaktan birbirimize gidecek vakitte olmazdı.

Kürtler?...

Gizemli insanlardı. Dillerini anlamadığımız için de ürkütücülükleri kat be kat artardı..

Bir çocuktum ben. Beş-altı yaşlarında.. Pamuk toplayan annemin arkasında sarı sıcak, kızgın toprak, yapış yapış zek olmuş pamuk dalları arasında kendime yeni oyunlar icat etmeye çalışırdım. Sessiz sessiz oynarken, kimbilir hangi hayal dünyamın koylarına dalmışken annemin sert ve tiz sesiyle irkilirdim...

-Gülseeeeeen!.... Çocuğa bak!

Olduğum yerden kıpırdamadan tekrar kendi dünyama gömülmek isterken, annemin tekrar eden sesi beni çadırlara doğru yönlendirirdi. Hayme altındaki salıncakta uyuyan küçük kardeşimi yoklayacak, açsa doyuracak, su içirecek, ağlarsa avutacaktım...

Meraklı bir çocuktum ve öte yüzde çalışan Kürtlerin hayatını merak ediyordum. Hiç anlamadığım dillerine kulak kabartırdım. Bu insanlar nasıl insanlardı? Herhalde adam yemezlerdi? Fakat neden bizimkiler ya da onlar birbirleriyle ilgilenmiyorlardı?..

Bir iki sefer Kürt işçilerle bizimkileri birlikte çalıştırdı ağa. Demek ki aynı adamın tarlasıymış. Hiç unutmuyorum çok güzel bir kaynaşma olmuştu iki taraf arasında. Bir Kürt türkü söylemişti. Hem de Kürtçe olarak. Çok ilginçti türküsü ve de çok güzeldi.. Şimdi, türkü dediğim için Kürtler bana kızarlar mı? Ne diyeyim? Kürtler türkü yerine başka bir deyim kullanıyorlar mı?..

Onlar hakkında pek laf etmezdi büyüklerimiz. Kötü de demezlerdi, iyi de demezlerdi. Temkinli olurlardı. Bizse anlayamadığımız bu garip durum karşısında Kürtleri ucube gibi görürdük sanırım. Fakat ben hep düşünürdüm: Onlarla konuşulup anlaşılması gerektiğini. Birbirimizle oturup yemek yememiz gerektiğini. Fakat sonradan öğrendim ki onların pek çoğu Türkçe bilmiyorlarmış. Dilini bilmediğin insanlarla nasıl anlaşacaksın?..

Kürt'ün iyisi iyi olur, derdi büyüklerimiz. Sünniler bizdendir, derlerdi. Sünni, müslüman demekti. Ha!.. Anlamıştım ki sünnilik onlarla bizim aramızdaki ortak nokta idi...

Birlikte oyun oynadığım amcamın kızıyla bir gün tarladaki işlerini bitirip  giden Kürtlerin çadır kurdukları yeri gezmiştik. Eh çocukluk, adamakıllı incelemiştik.. Arkadaşım bir oklava bulmuştu. Oklava işte.. Aynı bizim oklavalar gibi... Onlar da aynı bizim gibi oklava kullanıyorlar, yani ekmek yapıyorlarmış.. ''Onlar da bizim gibiymiş..'' diye tuhaf tuhaf düşünmüştüm. Dedim ya o zaman  beş ya da altı yaşındayım, belki daha da küçüğüm..

Sonra liseyi okumak için kaldığım akrabalarımın komşuları  Zaza Kürtlerini tanıdım. Beş vakit namazını hiç aksatmayan Sabri dayıyla, eşi Hanım teyze dedemgilin kapı komşularıydılar. Sonra dayım bir kürt kızıyla evlendi. Sabri dayının oğlu teyzeme sevdalanınca, uzun uğraşılar sonucu da olsa teyzem onunla evlendi ve çok mutlu bir yuva kurdu. Dayımla yengem de öyle.. Yakın zamanda bir Gırmençe Kürdü bize gelin geldi. Kur'an ve hadis sohbetleri yaptığım mahallemde Urfa'lı İslim teyze, Kars'lı geliniyle en sadık dostlarımdan oldu. İslim teyzenin kapısının önünden geçer yolum ve o beni görünce hemen aşağıya iner:

-Vallah seni görmüşem, sırf bu yüzden gelmişem der, ve musafaha etmek için ellerini uzatır. Dua eder, dua ister. Ayrılırken de öyle bir sarılışı vardır ki; İslim teyze bir annenin kundaktaki bebeğini koklaması gibi koklar.. Bağrına çeker, önce sağ yanağımı çeker sağ omuzuna bir kaç dakika öylece durur. Bu nasıl bir sarılıştır, bu nasıl bir sıcaklıktır?.. Onun sevgisinin sebebi elbette sohbette okuduğum  Kur'an ayetleridir. Efendimiz aleyhisselamın mübarek hadis-i şerifleridir.

Bu güzel şeylerin yanında bazı  kendini bilmezlerin birbirini Kürt, Türk diye yaftalayarak ayrıştırmasını cahilane bir tutum olarak değerlendiriyorum ve üzülüyorum..

Kalbinde sevgi barındıranlar, kalbinde merhamet barındıranlar bir çiçek bahçesine benzer.. Ve ben, ve biz, bu çiçek bahçelerinde alabildiğince koşup eğlenen çocuklarız.. Burnumuzda ıtır kokuları, elimizde demetler.. kokuları birbirine karışmış desteler.. Bizim dünyamız!.. Ve biz güzel dünyanın çocuklarıyız...

Teslime Gülsen Nurdoğan









Hiç yorum yok: