Hakkında iki yazı kaleme aldığım Mirzabeyoğlu'nun eserlerini tanımak için seferber oldum. Mütefekkir olduğunu duyunca ilgim ve merakım arttı. Zira her insan ayrı bir alem, hele de bu kişi Kur'an ile düşünen biri ise apayrı bir derya olur..Onun hakkında yazılanlar ve onun hakkında yorumlananlardan zihnen etkilenmeden direkt olarak kitaplarını okuyup, değerlendirmeleri kendim yapmak istiyorum.
İlk okuduğum eseri, Dil ve Anlayış (Dil ve Diyalektik)..
Kitaba ilk başladığımda biraz sıkıldım fakat kırk elli sayfadan sonra mütefekkirin düşünceleri, beni temiz, durgun bir suda, yemyeşil ağaçların dallarının suya sarktığı bir nehirde, kayık misali aldı götürdü..
Mirzabeyoğlu düşünen bir adam, ve düşünen insanlar güzeldir!..
Altını çizdiğim satırlar, yuvarlak içine aldığım paragraflar, etkilendiğim cümlelerin yanına alıverdiğim notlarla kitabı tekrar tekrar okuyup, Mirzabeyoğlu'nun fikirlerini süzgeçten geçireceğim..
Salih Erdiş onun nüfus cüzdanındaki adı ve soyadı. Fakat o, bu soyadını hiç sevmemiş. Mirzaların çocuğu olduğunu belgeleyen Mirzabeyoğlu soy ismini seçmiş. Efendimiz aleyhisselatü vesselam '' Din kardeşinize sevdiği isimlerle hitap edin'' buyurduğu için ben ona Salih Mirzabeyoğlu.. diyeceğim.
Salih Mirzabeyoğlu..
İki yazı yazdım ve yazarken de Efendimize tevessül ettim; ''Salih Mirzabeyoğlu bir seyyid, ya Resulallah!..'' dedim.
''Suçsuz yere müebbet hapis yatıyor, o bir mütefekkir, ellisekiz kitap yazmış..'' ifadelerini duydum. Kim bu Mirzabeyoğlu?.. Efendimize hürmeten okuyacağım kitaplarını ve Kur'ani bakışla inceleyeceğim cümlelerini.. İnşallahü Teala..
İlk okuduğum Dil ve Diyalektik kitabındaki cümlelerinden.. Dili anlatmış, dil ve düşünceyi. Dil konusu, yazan biri olarak ilgi alanım içindedir. Dil konusunda ehil kişilerin eserleri yazı yazanlar tarafından okunmalıdır.
Mirzabeyoğlu, Dil ve Diyalektik kitabında şöyle yazmış:
''Pek çok duygu halleri vardır ki, bir kültürde bunları dile getirecek tek kelime bile yokken, ötekinin bu duyguları dile getirmek için çok sayıda kelimeleri vardır. Mesela, İngilizce'de cinsî sevgiden, kardeşlik sevgisi ve ana sevgisine kadar bütün duyguları dile getirmek için tek bir kelime var: Love.
Eğer bir dilde değişik duygular değişik kelimelerle dile getirilemiyorsa , bir kimsenin böyle bir duyguyu fark edip ayırt edebilmesi hemen hemen imkansızdır...''
Düşünce ve dilin birbiriyle ne kadar doğru orantılı olduğunu gösteren bir anlatım bu. Ve şöyle anlıyorum:
Dili gelişmemiş toplumlar, düşünceleri de gelişmemiş toplumlardır. Zira sevgi denilen mevhumun bizim dinimizde çok çeşidi vardır ve bunları bir kelime izah edemez. Ana sevgisi, eş sevgisi, evlat sevgisi, kardeş sevgisi, dinkardeş sevgisi sadece bir 'Love' kelimesi ile anlatılamaz...
Düşünürüm ki bütün İlahi kitapların bir toplayıcısı niteliğindeki ve insanlığın anayasası niteliğindeki Kur'an-i Kerim Arap dilinin en gelişmiş bir zamanında yeryüzüne teşrif etti. Allah cc. en gelişmiş bir dille bize onu indirdi..
Mirzabeyoğlu'nun tefekkürü beni de tefekküre itti ve gönlüme bu düşünceler doğdu...
Dil hakkında şöyle devam ediyor:
''Daha önceki kuşakların duygularından geçmiştir ve onların solukları dilde gizlidir.''
''Akıl dil ile karşılıklı olarak birbirlerine bağlıdırlar; bir yandan zeka geliştikçe dil de gelişir, öbür yandan zengin, akıcı, herkesçe anlaşılır bir dil de zekanın gelişmesini sağlar.''
''Ancak yüksek bir olgunluğa erişen dillerde gerçek bir düşünce etkinliği meydana gelebilir.''
''Milletimiz, düşünce kabiliyetini ve âletini İslamiyet'ten almıştır.''
''Başka dillerden kelime almak bir dil için kusur sayılmaz. Hiç bir medeni dil saf değildir. Kötü olan, başka bir dilden kelime almak değil, gramer şekli almaktır.''
Kelimelerin duygu ve düşünceleri anlatmakta aslında ne kadar kifâyetsiz olduğunu belirten paragrafı ise şöyle:
''Harfler ve sesler mananın bizzat kendisi, kuşatıcısı, yakın ve maiyeti olmadığı gibi, asli manayı kuşatmada ne dereceye kadar ileri giderse gitsin, nihayet mananın onlardan da mücerret bir seviyede kaldığı her selim akla malumdur.''
Duygu ve düşüncelerimi anlatırken ve yazarken kelimelerin bu acizliğine çok şahit oldum..
Ve şiire değinmeden geçmiyor kitabında:
''Duygunun düşünceden ve düşüncenin duygudan süzülmesiyle, 'sezerek yapmak' güzellik usülünün 'Elife' doğru kanat çırpışından bir enstantane; saf şiir budur.''
Salih Mirzabeyoğlu harfin ve mananın tarifini de şöyle yapıyor:
''Harf, zarf gibidir. Mânâ o zarfın içerisindeki suya benzer; mana denizi ise, Allah'ın yanında sabit olan 'ümm-ül kitap'tır.''
''Bir adama mümin denilince hoşuna gider, münafık denilince de canı sıkılır. Halbuki mümin lafzını teşkil eden harflerde de bir kötülük yoktur. Harfler, manaların kalıbı ve kabı mesabesinde kalır. Bir kelimedeki iyilik ve kötülük harflerin değil, mananın tesiriyledir.''
Ve Kur'an denizinde gezmiş olduğuna inandığım birine ait şu sözler:
''İçinde Arap dili üzere nazil olduğu Allah tarafından bildirilen ezeli ve ebedi kitap... Kur'an. Bir bakıma beşeri ve umum kelam unsurları içinde apaçık ve apaydınlık iken o değil; bir bakıma da her harfinin gerisinde bir cihan gizleyecek kadar esrarlı, kapalı ve o... Bunlardan biri zahir, öbürü bâtın istikâmeti... Ufuk gibi, gaye gibi, gittikçe gidilir ve tutulmaz sır, bâtında... Fakat o zâhir ve bâtın, tek bir bütün...''
Rasül-ü zîşan'a vahiy nasıl inerdi?.. Güzel anlatmış; güzel kelimeciklerle..
''Nazil olurken, ümmi Peygamberi râşelerle doldurdu, alnını ter damlalarıyla noktaladı ve dizine dizi değeni yıldırım gibi çarptı.
Bazan dünyanın en güzel insanının yüzüyle, bazan da heyûlâî tarrakalarla geldi ve daima melek getirdi.
Onun ağzından serpildi de, O'nun ağzından çıkan hiçbir söze benzemedi.''
Salih Mirzabeyoğlu'nun tefsir, hadis, fıkıh ve tasavvuf hakkındaki sözleri:
''Zâhir ilimlerin özü tefsir, hadis ve fıkıhtır. Bunların özü de tasavvuf...''
Hiç şüphesiz ki okuduğum bu kitap bana Salih Mirzabeyoğlu hakkında geniş bilgiler verdi. Zira bir insanı cümlelerinden çözebilmek mümkündür zannımca..
Salih Mirzabeyoğlu bir mütefefkkirse, ben de tefekküre ve tefekkür ehline saygısı olan biri olarak onun eserlerini okuyup araştırıp, sonuçlarını okuyucularımla paylaşmak istedim. Kimbilir suçsuz yere hapis yatan bir mütefekkir yazara yapabileceğim en büyük iyilik budur belki de..
Allah ona özgürlüğünü lütfetsin. Zira bir fikir adamının okuyup yazma, tefekkür etme işlevinin elinden alınması hapis yatmasından daha elzemdir...
Durumunu içler acısı bir biçimde ortaya koyan şu cümlesiyle yazımı sonlandırıyorum:
''Ben yıllardır şiir yazamıyorum. Bu durum, bu dilden anlayan kimseye bir çok şey söylemeli.'' (Salih Mirzabeyoğlu)
Teslime Gülsen Nurdoğan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder