5 Mayıs 2013 Pazar

GÖZYAŞI VE TUZ

Bir padişahın üç kızı varmış. Bir gün padişah kızlarının kendini ne kadar sevip sevmediğini merak etmiş; karşısına alıp tek tek sormuş. Büyük kız hayatta en çok tatlıları severmiş. Bu yüzden babasına,

-Seni tatlı kadar seviyorum babacığım, demiş. Ortancıl kız çiçekleri çok severmiş;
-Seni çiçekler kadar seviyorum babacığım, demiş. Küçük kızın cevabı ise,
-Seni tuz kadar seviyorum baba, demek olmuş. Padişah küçük kızın bu sözüne içerlemiş. Kızlar evlenmiş, aradan yıllar geçmiş. Küçük kız babasını evine davet etmiş, babası için çeşitli enfes yiyecekler hazırlamış fakat hiç birine tuz katmamış. Padişah yemeklerin olanca güzelliği yanında tuzsuz olmasından dolayı hiç bir tadını alamamış. Kız:

-Babacığım şimdi anladın mı seni neden tuz kadar sevdiğimi, demiş.




Gözyaşı ağıza girer de tuzu ağızda hissedilirse oruç bozulur. Çünki bunda vücudun faydalanması vardır..

Gözyaşımız neden tuzludur, diye sordum  kendime. Evet gözyaşımız?.. Neden tuzludur?

Aslında gözyaşının tuzlu olma sebebiyle, vücudun ürettiği diğer sıvıların (ter, idrar gibi) tuzlu olma sebebi aynı.

Sebebi, atılan sıvıların (ya da vücutta dolaşan sıvıların) derişiminin, hücrelerdeki derişim ile aynı olmasıdır. Bu derişimi, suda çözünmüş maddeler (tuz örneğin) oluşturur. Hücre ile sıvı arasında derişim eşitliği olmazsa hücre yüksek miktarda su alacak ya da kaybedecektir.*

Eğer gözyaşında derişim eşitliği olmasaydı (yani saf su olsaydı) gözün dış kısmındaki hücreler eşitlik sağlayabilmek için durmadan tuz atmak zorunda kalacaktı. Tuz eksikliği de bu hücrelerin metabolizmalarında zararlara


Ter, idrar ve gözyaşı vücut sıvılarımızdan birkaçıdır. Vücut sıvılarının hepsinde çözünmüş
olarak bir miktar tuz bulunur. Gözyaşımızda bulunan tuz, gözümüze bulaşan hastalık etkeni
mikroorganizmaların yok edilmesini sağlar. Çünkü mikroorganizmaların çoğu tuzun fazla olduğu ortamlarda yaşayamaz.

Efendimiz sallallahü aleyhi vesellem yemeğe tuz ile başlarmış. Çok değil, bir çitmik..

Gözyaşındaki tuz gözü dezenfekte edermiş. Mikroplardan temizlermiş. Ayrıca ağlamanın sadece göz değil bütün vücuda faydaları varmış. Hem her gözyaşında farklı maddeler olması muhtemel. Soğan doğrarken çıkan yaşla, ruhun incinmesinden dolayı akan gözyaşı vücuda aynı etkiyi vermez. Bazı ağlamalar şifa iken bazı ağlamalar maraz olur. Örneğin kahkaha ile gülerken gözden yaş akması bambaşka bir şeydir. Veya mutluluktan ağlamak bambaşka bir şeydir. Çünki mutluluktan ağlamak mutluluğa mutluluk katar.

Allah korkusundan, Allah sevgisinden ağlamak ise ağlamaların en güzelidir. Fakat hepsinde, bütün gözyaşlarında tuz vardır işte. İlginç değil mi?

Eski insanlar Gözyaşı şişeleri edinirlermiş. Müzeleri gezerken görürsünüz. Gözyaşı kıymetliymiş..

Gözyaşımız?..  dedim ve arama motorlarından interneti dolaştım. Gayriciddi bilgiler bulunan İtü sözlükte bile hayli ilginç ifadelere rastladım. Ey kurban olduğum Allah her kafaya ayrı bir incelik vermiş. Bakın İtü sözlüğe neler yazmışlar:

''Moral bozucu bir olay anında hemen boşanıvererek sizi elaleme rezil eden şeyler.

Kadınlara tanrı tarafından verilen tek zayıflık.bazen omuzlarındaki yükü taşımaktan yorulduklarında yani ihtiyaçları olduğunda kullanırlar.bazense sadece duygu yoğunluğundan kaynaklanan bir tepkidir
gözlerinizden her aşağıya süzüldüğünde acaba değeri de düşüyor mu değersiz mi oluyor diye düşündüren ufak kristal parçaları..

Meibomian bezi tarafından salgılanan, gözlerinizin dünyaya açık kalmasını sağlayan tabakanın yegane maddesi. eksikliği hayatı cehennem eder. insanın vücudundaki en farkedilmeyen ama en işlevsel fonskiyonlardan biridir.

Erimiş sodyum, potasyum, klorür iyonları, glikoz ve protein içerir.

Göz yaşının işlevi;
-gözün hijyenini sağlamak,
-damarsız tabaka olan "kornea tabakası"nı beslemek,
-korneada düzgün pürüzsüz yüzey oluşturmak,
-göz kapaklarının rahat kapanmasını sağlamak

-Nerden baklırsa bakılsın değerlidir gözyaşı... hiçbir neden yokken akıtılmış da olsa, acıdan kederden hüngür hüngür bir şekilde süzülmüşse de ya da sevinçten oluşup karşındaki kişiye sarıldığın sırada o kişinin omuzuna bir ıslaklık olarak bırakılmış olsa da.. hatta timsah gözyaşları diye sıfatlandırılmış bile olsa vardır bir anlamı onların.. yanaktan süzülüp dudağın kenarından diline verdiği tuzlu su tadı önemlidir insan için... hele ki bu tadı biri için tadmışsan ne mutludur işte hem ağlayana hem ağlanana...''

Ağlamak da bir zevktir, demiş Ovidius.. Ve ağlamanın huzurunu şiirleştirmiş Nurullah Genç!..


Ağlamak, uyanmaktır ateşe baş koyarak
Ağlamak, çeşmeleri yaşamaktır yeniden
Hayalin toprağında ölümü koklayarak
Ağlamak, bir umuda başlamaktır yeniden

İçimde mutluluğun kökleri buharlaşır
Dağlara tülbent olur kalbimin suskunluğu
Bir yanımda, gülümden ayrılanlar ağlaşır
Bir yanımda gülümü hatırlatan bir kuğu

Islanan her kirpiğim gözlerimde eriyor
Hıçkırık, bir yıldızın kaymasıdır içimde
O'nsuz tebessüm bile bana zehir veriyor
Evime dönüyorum hergün başka biçimde

Ağlamak, bulutların içini dökmesidir
Kuruyan yarasından sızıyor elemlerin
Ağlamak, bir yiğidin dizüstü çökmesidir
Ağlasa da, yüreği ağlamaz zalimlerin
 
Allah sizleri mutluluktan ağlatsın! 


                                            Gülsen Nurdoğan

 

Hiç yorum yok: