16 Aralık 2012 Pazar

İnce Memed'in Diyarından...

Esselamün aleyküm...
Güzel bir hafta sonu dileyerek başlıyorum. Tabi bazı insanların bir hafta sonu tatili bile yoktur. Onlara da kolaylıklar diliyorum.
Dün, Dikirli'deydik. Osmaniye'nin Kadirli ilçesine ait, Savrun çayı üstüsıra gidilen, eski adı Harkaçtığı olan bir köy Dikirli.
Kadirli Sevgi Derneği'nin düzenlediği bir organizasyonla gittik. Hava güneşli ve oldukça da sıcak bir gündü. Çimlerin üzerine soframızı serdik ve Allah ne verdiyse yedik. Yaprak dolmaları, poğaça, börek, pastalar, kısır ve bol yeşillik.. zengin bir menü olmuştu. Arkadaşlarımızla bir sofra etrafında şen şakrak biraraya gelişimiz her şeyi daha leziz kılıyordu şüphesiz...
Dikirli İnce Memed'in yurduymuş...Yaşar Kemal'in romanına konuk ettiği, meşhur İnce Memed romanının başkahramanı, diğer adıyla Safiye Memed...
Biz pikniğimizi Kavak vakfının müze haline getirdiği bu şirin ve mütevazi müzenin bahçesinde yaptık. Sanırım bir dönüm kadar bir arazi içine kurulmuş. Kişi başına bir lira vererek bilet alıyorsunuz ve Kadirli'de geçmişe dair yaşanmış anıları, o dönemin ev ve çiftlik eşyalarını, kültürünü gözlemlemiş oluyorsunuz.
Neler yokki; taş bina bir dam. Gıcırtıyla açılan ahşap kapı, içeride kıl çullar serili, girişte paspas vazifesi yapan bir koyun postu. Karşınızda kanaviçe işlemeli patiska yastıklarla donatılmış bir sedir, hemen yanında tahta bir beşik. Öyle mütevazi ki, yetmiş seksen yıl öncesinin mahrumiyeti gözler önünde.
Yan tarafta ocaklıklı oda yani mutfak. Köşede ağaç yayık, çıkrık, ocakta kara kazan...Kaplık yani (mutfak rafı)nda deriden yapılmış eski bir yayık. Ömrü bitmiş, rafa kaldırılmış.
Anacığım da bizimle gitmişti. Bu eşyaları görünce duygulandı. Vah vah çekti. Zira o da bu eşyalardan bizzat kullanan biriydi geçmişte. Atasını, dedesini hatırladı annem, derin derin iç çekti gezerken. İyi ki gelmişim diyordu, arada bir...
Evin girişinde eski usül dokuma tezgahı. Çul ya da kilim dokunan ıstar vardı. Istarı gören annem; çok çul dokurdum, dedi.. Gem dayalıydı, az ileride. Çocukken beni bindirmişlerdi, hatırlıyorum. Annem geme biner, atın boynundan tutarak sürermiş,  ah ah diyordu ona bakarken... Eskiden oldukça lüks olduğu tekerleğinin zerafetinden bile anlaşılan bir at arabası, yanında büyük bir tahta su fıçısı..Her şey bizi tarihin çok gerilerine götürüyordu.
Avluya İnce Memed'in heykelini dikmişler...Biraz sonra gezeceğimiz İşlik binasında İnce Memed'in fotoğrafının fotokopisini gördük. İskemleye oturmuş, şimdiki strec pantolonlara benzeyen dar bir pantolon, ayak ayak üstüne atmış, başında farklı bir başlık var, fakat çok şık. Uzun saçlı biri gibi görünüyor. Oldukça şık bir giyim. Şimdiki gençlerin kıyafetlerinden pek seçilmiyor...
Bu İşlik binası avlunun içindeki okula aitmiş. O zaman kızlar elişi yaparmış bu binada.
Bu okul Kadirli'de yaptırılan ilk eğitim kurumuymuş. O zamanın ağası Tevfik ağa dedikleri Tevfik Coşkun yaptırmış okulu. Kadirli'den de gelir okurlarmış çocuklar. Çok ünlü isimler yetişmiş bu okuldan.
Tevfik ağanın portresini asmışlar duvara. Tevfik ağanın resminden, en az bir asır önce yaşadığını farkersiniz. Ağanın bıyıkları Osmanlı döneminin saygın beylerinin tarzında, gür ve yukarı kıvrılmış. Başında çok şık duran kalpağı, elinde bastonu, dizlerine kadar uzun çizmesiyle Napolyon  Bonapart'un kıyafeti geldi aklıma...
Oranın yerlisi müzeden sorumlu hanım ve o civarda akrabaları yaşayan arkadaşım Tevfik ağayı anlattılar. Herkes işini yaparmış. O gün Tevfik ağanın işi varsa herkes işini gücünü bırakıp onun işine gidermiş. Ağalardan çekinilirmiş, dediğimizde müzeden sorumlu hanım: Gene de iyi insanmış, okul yaptırmış. O dönemde hiç okul yokmuş. Sonuçta yaptırmayabilirdi. Burdaki çocuklar okuyup gidecek, kendisine ne faydası var ki... dedi. Haklıydı gerçekten...
İşlik binasını gezerken bir dostun beni orda bekliyor olacağını nerden bilebilirdim...
Evet Kadirli halk ozanı Ayşe Çağlayan'ın fotoğrafı ve önünde şiir kitabıyla karşılaştım. Bir kaç yıl önce rahmet-i rahman'a kavuşan bu ozan evime kadar gelmişti. Bana bir resmini ve kitabını hediye etmişti. Tuzumuz ekmeğimiz vardı. Birbirimize çok şeyler anlatmıştık...Bana Bulgur Pilavı şiirinden bahsetmiş, onu otobüste bir programa giderken yazdığını ve programda da okuduğunu söylemişti. Bu şiiri çok tutmuş ve bana da okumuştu. Gerçekten bulgur pilavını böyle güzel anlatan bir eser duymamıştım daha önce. Bendeki kitabında olmayan bu şiirini çok aramıştım lakin bulamamıştım. Hemen orda izin aldım ve kitaptan Bulgur Pilavı şiirini rahmetli Ayşe Çağlayan'ı yadederek not ettim.
Çok kıymetli bir ziyaret oldu benim için ve arkadaşlarım için. Bol bol fotoğraf çektiler. Bense fotoğraf makinasının hafıza kartını evde unutmuşum. Bir tek İnce Memed fotoğrafını çektim ve onu da sizlerle paylaştım. Bir daha ki sefere Ayşe Çağlayan'ın Bulgur Pilavı şiirini ve ordan topladığımız Döngel Karacoğlan bitkisini analatacağım inşallah...
Ben size sevgili Ayşe teyzeciğimin ( Ayşe Çağlayan) evime geldiğinde daha beni görür görmez dillerinden döktürdüğü bir kaç dize ile veda edeceğim...

Kanına kaynıyor kanım
Birazcık yoruldu canım
Çok tatlısın Gülsen hanım
Tanımadık yere geldim

Demedim konu komşuma
Bela gelmesin başıma
Muhtar bey çıktı karşıma
Ondan sora sora geldim

Çağlayan'ım işlerimi
Hak affetsin suçlarımı
Gece gördüm düşlerimi
Hayra yora yora geldim

Esselamün aleyküm verahmetullah....
                                                     Teslime Gülsen Nurdoğan
                                      

 

Hiç yorum yok: