5 Şubat 2017 Pazar

A grubundaki örnekleri incelediğimizde orada لل ََّّا lafzının üç farklı irab konumunda olduğunu görürüz. Birinci ayette لل ََّّا ismi müpteda konumunda olup merfudur. İkinci ayette ise inne ن َّ إ’nin ismi olup mansuptur. Üçüncüsünde ise lam ل harf-i cerrinden sonra gelmiş olup mecrurdur. Bu üç ayette لل ََّّا lafzının, başına gelen amillere göre merfu, mansup ve mecrûr olduğu görülmektedir. Lafza-i Celâl’in başına gelen âmil ibtidâ olunca Lafız bu âmilden etkilenerek merfû olmuştur. Bu ibtidâ âmili değişip yerine başka bir âmil, yani ismini nasb eden inne ن َّ إ gelince, Lafza-i Celâl bu âmilden etkilenerek mansûb olmuştur. Aynı şekilde âmil değişip başına geldiği ismin sonunu cerreden lam ل harf-i cerri olunca, هللا lafzı bu âmilden etkilenerek mecrûr olmuştur. Başına gelen âmillerin değişmesiyle son tarafı değişen kelimeler “mu’rab” olarak isimlendirilirler. Bu kelimeler farklı âmillerin başlarına gelmeleri durumunda tek bir hal üzere kalmazlar. İster A grubundaki ayetlerde geçen Lafza-i Celâl’de olduğu üzere irab alameti zâhir/açık olsun, ister B grubundaki ayetlerde geçen ىَ د ُ هل ْا lafzında olduğu üzere bir özür sebebiyle zâhiren görünmeyip irab alameti mukadder olsun durum aynıdır. ىَ د ُ ا ْهل lafzı birinci ayette َ اء َ ج fiilinin fâili olup fâiliyyet/fâil olmak üzere merfudur. İkinci ayette ise inne ن َّ إ’nin ismi olup onunla mansubtur. Üçüncü ayette ise ba ب harf-i cerrinden sonra gelmiş olup ba ب ile mecrurdur. Kelimenin sonu elif (elif-i maksûre ىَ ) olunca irab harekeleri elifin üzerine takdir edilir. Çünkü elif, irab harekelerini açık/zâhir bir şekilde gösterememe özrüne sahiptir. Bu durumda ىَ د ُ هل ْا kelimesinin son tarafı, başına 18 gelen değişik âmillerden etkilendiği için mu’rabtır. İrab alametleri ise özür sebebiyle mukadderdir. C grubundaki örneklere gelince, burada ُالَ ؤ َ ه ِّ ء kelimesi üç farklı irab konumunda gelmiştir. Birinci ayette ُ ْظُر ن َ ي fiilinin faili, ikinci ayette inne ن َّ إ’nin ismi ve üçüncüsünde ise lam لِّ  harf-i cerrinden sonra gelmiştir. Buna göre kelime birinci ayette merfu, ikincisinde mansub ve üçüncüsünde ise mecrûr olması gerekir. Fakat kelimenin sonu başına gelen farklı âmillere göre değişmemiş, bütün durumlarda tek bir hal üzere, yani kesra üzere kalmıştır. Tek bir hal üzere kalan ve başına gelen âmillerden açıktan etkilenmeyen kelimelere “mebnî” kelimeler denir. Bununla beraber bu tür kelimelerin son harekesinin değişmesini engelleyecek herhangi bir illetin bulunmaması gerekir. D grubundaki misallere baktığımızda oradaki ayetlerin hepsinin fiilin üç şeklini içerdiğini görürüz. Bunlar; Mazi, muzari ve emirdir. Bu grubun I. şıkkında fiiller şu şekilde gelmiştir: Birinci ayette mazi fiil ( َ َب َكت ); ikinci ayette emir fiili ( أ بْ ُ ْكت ); üçüncü ayette ise te’kîd nûnuna bitişmiş muzari fiil (ن َّ َ ر ُ ْص ن َ يَل ;(dördüncü ayette ise müenneslik nûnuna bitişmiş muzari fiil ( َ ْ ُض ْضن غ َ ve ي َ َظْن ف ْ َُي ) olarak gelmiştir. Bu tür fiiller, yani mazi, emir, te’kîd veya müenneslik nûnunun bitiştiği muzari fiiller cümlenin içindeki farklı konumlarında tek bir hal üzere kalırlar. Bu durumda fiil “mebni” olarak adlandırılır. Çünkü görünürde sonu değişmeyip tek bir hal üzere kalmaktadır. D grubunun II. şıkkına baktığımızda, birinci ayette ُ ر ُ ْص ن َ ن muzari fiilinin başında nasb ve cezm âmilleri olmadığı için merfu olarak gelmiştir. İkinci ayette َ ر ُ ْص ن َ ي fiili bir önceki ayetin başında bulunan َ ر ِّ ْف غ َ ي ِّ ل sözündeki lam harfinden sonra gizli olan نْ ile أَ mansub َ ر ِّ ْف غ َ ي fiiline atıf ile mansubtur. Üçüncü ayetteki ْ ر ُ ْص ن َ ي fiili meczumdur. Çünkü şart 19 ifade eden in نْ ِّ إ’e cevap olarak gelmiştir. Bütün bu yerlerde muzari fiile iki nundan herhangi biri, yani te’kîd nunu ile müenneslik nunu bitişmemiştir. Bu yüzden fiilin son tarafı başına gelen âmillere göre merfu, mansub ve meczum olmuştur. Bu tür fiiller murab olarak isimlendirilir. 20 KAİDELER Yukarıda yaptığımız açıklamalardan sonra şunu söyleyebiliriz: 1- İsimler, mu’rab ve mebnî olmak üzere iki çeşittir. İsimlerde asıl olan mu’rab olmalarıdır. Mebnîlik ise fer’î/ikincil bir durumdur. İsimler, harflere benzediğinden mebnî olurlar. Harfler ise sadece mebnîdirler, mu’rab olmaları söz konusu değildir. İsimlerin harflere olan bu benzerlikleri dört şekildedir: a- Vaz’î benzerlik (yapı bakımından benzerlik): Bir ismin, asıl itibariyle tek veya iki harf olarak yapılandırılmış olmasıdır. تْ ُ ُم ُت) tu daki ’ق ) harfi ile ا َ ن ْ ُم ق‘ daki nâ ( (انَ isimleri (zamirleri) gibi.17 b- Manevî benzerlik: İsmin, harflerden birinin anlamını içermesidir. Diğer bir ifadeyle ismin harfe anlam bakımından benzemesidir. Şart ve soru isimleri ile işâret isimleri gibi.18 c- İftikârî benzerlik (zorunlu ihtiyaç olması bakımından benzerlik): İsmin kendinden sonrakine, anlamının tamamlanabilmesi için devamlı surette ihtiyaç 17 Zamirler mebnîdir, çünkü yapı bakımından harflere benzerdirler. Çoğu bir veya iki harf üzerine yapılandırılmışlardır. Daha fazla harfli olan zamirler, benzerlerine hamledilerek mebnî olmuşlardır. İsimlerden bir veya iki harf üzerine yapılandırılanlar, harfe benzemelerinden dolayı mebnîdirler. Fakat دَي ve مَ د gibi isimler mu’rabtır. Çünkü bu isimlerin aslı üç harf olup َدَي ي ve و مَ .şeklindedir دَ 18 Bu isimlerin içerdiği mananın harfler tarafından ifade edilmesi gerekirdi. Şart isimleri şart harfine )نْ ِ )إ benzetilmiş; soru isimleri ise soru harfine (hemzeأ) benzetilmiş ve işaret isimleri de var olmayan bir harfe benzetilmiştir. İşâret harfi vazedilmesi gereken bir harfti, fakat vazedilmemiştir. İşaret isimleri bu vazedilmemiş harfin anlamını içerdiklerinden bu harfe benzetilerek mebnî olmuşlardır. Burada ي أ kelimesini hariç tutmak gerekir. Çünkü bu kelime ister şart ister soru ismi olsun mu’rabtır. Bunun ي nedeni أ kelimesinin harfe olan benzerliğinin zayıf olup isimlerin özelliklerinden olan izâfete yakın olmasıdır. 21 duymasıdır. İsm-i mevsuller ile cümleye zorunlu olarak muzâf olan ذْ ن ُ , م َ ْ ُث ve إذا ي َ ح zarfları gibi.19 d- İsti’mâlî benzerlik (kullanım bakımından benzerlik): İsti’mâlî benzerlik sebebiyle mebnî olan isimler iki çeşittir. a- Amel eden harfe benzeyen isimler: İsim fiiller gibi.20 b- Amel etmeyen/âtıl harflere benzeyen isimler: Ses isimleri gibi.21 Harflere benzemeyen isimler mu’rabtır. Bu da iki çeşittir: a- Lafza-i Celâl’de olduğu üzere irabı zâhir olan isimler. b- İrabı açık olmayan, yani ىَ د ُ هل ْا lafzında olduğu üzere irabı takdiri olan isimler. 2- Fiiller mebnî ve mu’rab olmak üzere iki çeşittir. Fiillerde esas olan mebnîliktir. Mebnî olan fiiller; mazi, emir ve kendisine te’kîd nunu ile müenneslik nunu bitişmiş muzari fiillerdir. Mu’rab olan fiiller ise bu iki nunun bitişmediği muzari fiillerdir. 3- İ’râb: Âmilin, kelimenin sonuna bıraktığı zâhir/açık veya mukadder etkidir. Binâ: Kelimenin son tarafının tek bir hal üzere kalmasıdır. 19 İsm-i mevsuller, anlamlarının tamamlanabilmesi için her halü karda sılaya ihtiyaç duyduklarınd

Hiç yorum yok: