13 Kasım 2013 Çarşamba

Bu yazı Prof. Dr. M. Esad Coşan (Rh.a)'ın 10.05.1997 de Stocholm / İsveç'te yaptığı konuşmadan alınmıştır.
Büyüklerimizden bize intikal eden bağlılık ve selâhiyet itibariyle bizim çeşitli tasavvuf tarikatlarına irtibatımız, bağlantımız, mensûbiyetimiz vardır.
Bunları sıralayalım:
1.   Nakşî Tarikatı,
2.   Kàdirî Tarikatı,
3.   Sühreverdî Tarikatı,
4.   Çeştî Tarikatı,
5.   Kübrevî Tarikatı,
6.   Mevlevî Tarikatı,
7.   Bayrâmî Tarikatı,
8.   Halvetî Tarikatı...

Silsilemiz, benden evvelki Hocamız Mehmed Zâhid-i Bursevî Hazretleri'yle Nakşî Tarikatı'nın, Halidiyye kolunun, Gümüşhâneviyye şubesidir. Bir güzel rüya ile bendeniz kardeşinizi Aziz Mahmud-u Hüdâî Hazretleri'nin vekili yapıp, rüyada Ankara'da ıssız ve harab hale gelmiş Bayrâmiyye Tarikatı'nın tekkesine nasb ettiler. Sonradan silsilesini incelediğim zaman, zâten Aziz Mahmud-u Hüdâî Hazretleri'nin de Hacı Bayrâm-ı Velî'ye bağlı olduğunu görmüş oldum.

Mekke-i Mükerreme'de gördüğüm bir rüyada da, Nakşî olduğumu söylediğim halde, rüyadaki bir şeyh efendi beni Mevlevî Tarikatı'na da bağladı. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî Efendimiz'e... O da zâten İmam Sühreverdî Hazretleri'nin evlâdındandır..

Böylece çok değerli, çok kıymetli, itibarlı, saygı ve sevgi toplayan yollara bağlılığımız var...

YOLUMUZUN ESASLARI

A. Genel Esaslar:

Bu yolların yürütülmesinde dokuz tane esas sayabiliriz:

1. Kur'an'a ve Sünnete Bağlılık

Ana esasımız, birinci esasımız, Kur'an-ı Kerim'e ve sünnet-i nebeviyyeye tebeiyyettir. Kur'an'ın dışında, Peygamber Efendimiz'in sünneti dışında her şeyden Allah'a sığınırız. Kur'an yolundayız, Peygamber Efendimiz'in sünneti yolundayız, itikaden ehl-i sünnet vel-cemaat itikadı üzereyiz. Ehl-i sünnet itikadı dışındaki sapık ve aşırı, eğri ve bozuk yollardan da Allah'a sığınırız.

Yâni lafla sünnete uyuyoruz deyip de, hal ve gidiş itibariyle sünnete aykırı bir çok bid'at işleyen insanlar gibi değiliz. Yolumuzun birinci esası Kur'an-ı Kerim'e ve sünnet-i seniyyeye tebeiyyettir.

Hangi hadis kitabını okusanız, hangi sünnet eserini takib etseniz, hepsi makbulümüzdür.
1.   İster Râmûzül-Ehâdîs okuyun,
2.   ister İmam Nevevî'nin Riyâzus-Sàlihîn'ini okuyun,
3.   isterseniz Muhtârul-Ehàdîsin-Nebeviyye'yi okuyun,
4.   isterseniz İmam Buhârî'yi okuyun,
5.   isterseniz İmam Müslim'i,
6.   İmam Tirmizî'yi,
7.   İmam Neseî'yi,
8.   İmam Ebû Dâvud'u,
9.   İmam İbn-i Mâce'yi,
10.   İmam Ahmed ibn-i Hanbel'i okuyun!..
11.   İsterseniz İmam Mâlik'in Muvatta'ını okuyun!..
Hepsi makbulümüzdür, başımızın tacıdır, kabulümüzdür, tavsiyemizdir.

2. Niyetin Hâlis Olması

İkinci esasımız ihlâs-ı niyyettir, niyetin hâlis, muhlis olmasıdır. Çünkü amellerin kabul olması, niyetin ihlâslı, hâlis olmasına bağlıdır.

Her işimizde niyeti gözetiriz. Evvelâ yaptığımız işte hangi niyeti besliyoruz diye düşünürüz, dilimizle de ifade ederiz.

Bizim de her işi yaparken niyetimizi yoklamamız esastır. Yaptığımız şey iyi niyetle olsa da sünnete ve Kur'an'a uygun olmasa kıymeti yoktur.

Herkes kafasına göre, iyi niyetine göre bir bid'at ortaya çıkartırsa, bu din daha önceki dinlerin mensuplarının yaptığı gibi olur, bozulur, çığırından çıkar.

Niyetin ihlâslı olması çok önemli, yapılan işin Kur'an-ı Kerim'e, sünnet-i seniyyeye uygun olması çok önemli!.. İki mühim esas.

3. İtikadın Doğru Olması

Sonra, itikadın doğru olması lâzım! İtikad bozuk olursa, Allah-u Teâlâ Hazretleri hiç bir ameli kabul etmez.

İslâm'da öyledir. Bir insan bütün ayetleri kabul etse de, bir tanesine ben bunu kabul etmiyorum dese, kâfir olur. İstemeden kâfir olur, kâfir olduğunu bilmeden kâfir olur. Böyle sözler vardır, elfâz-ı küfür derler. Söylediği zaman insan farkında olmadan imandan çıkar, mü'min insan olmaktan dışarıya düşer. Onun için, iş şakaya gelmez, aman herkes itikadını iyi korusun diye, bu hususta kitaplar yazılmıştır.

Demek ki, burda da şek ve şüphe yok ki, sahih bir itikad sahibi olmamız lâzım!.. Sahih itikad sahibi olacağız, Kur'an ve sünnet-i seniyyeye uyacağız ve niyetimiz hâlis olacak.

4. Zikir

Sonra, bu girdiğimiz tasavvuf yolunda ilerleyip de Allah'ın sevgili kulu olmak için, evliyâ olmak için, insân-ı kâmil olmak için, cennetlik kul olmak için, cehennemden kurtulmak için neler yapmalıdır?

Bunlar için neler yapmamız lâzım: Zikir vazifelerini yapmamız lâzım!.. Çünkü zikir çok sevaplı, çok şerefli, çok kıymetli, çok kolay, çok önemli bir ibadettir. En kolay ibadet zikirdir, en zor ibadet cihaddır.

Zikir Allah'ı hep hatırda tutma kabiliyetini kazanmak içindir, o melekeyi elde etmek içindir.

Zikir yapa yapa, birike birike, derviş de yavaş yavaş sonucunu görmeğe başlar. O bakımdan zikir vazifesine devam esastır. Demek ki derviş olan, intisab eden, bizim aramıza giren, ders alan kardeşlerimiz zikir vazifelerini yapmalı!

Bir ev sohbetinde, bizden yaşlı ağabeylerle oturmuştuk. O zaman arkadaşlar kendi hallerinden şikâyet ettiler: "İşte tad alamıyoruz, feyz alamıyoruz. Görenler var, biz niye böyle eksiğiz?" filân diye böyle konuştular.

Ben de sonra Hocamız (Rh.A)'e, "Filânca akşam filânca yerdeydik. Böyle böyle konuştular." diye naklettim durumu... Dedi ki Hocamız:

"-Ne yapayım, kendilerine verilen zikir vazifelerini yapmıyorlar." dedi.

Halbuki Hocamız tasarrufat sahibi, evirip çevirdiği insanlar var, biliyoruz. Zikir vazifesini yapmayınca olmaz. Tesbihi olacak, zikri olacak; dersine, vazifelerine, üstüne aldığı zikirlere müdavemet edecek! Bu önemli...

5. Murâkabe

Ondan sonra murâkabe dediğimiz işi devamlı yapacak. Murâkabe, Allah'ın her yerde hàzır ve nâzır olduğunu ve seni gördüğünü, senin Allah'ın huzurunda olduğunu hissetmen... "Allah beni görüyor, o benim yanımda, her yerde hàzır ve nâzır..." diye, Allah'ın rızasına uygun hareket etmeğe dikkat etmek, günah ve isyan olacak işi yapmamağa gayret etmek...

6. Vukûf-u Kalbî

Sonra, kitaplarımızda söylenen şartlardan birisi vukùf-u kalbî'dir. Vukùf-i kalbî demek, insanın gönlüne sahib olması demek, gönlüne bakması demek, gönlüne hakim olması demek, gönlünü gözlemesi demek...

Gözler göremediğine göre, Allah nasıl bilinir, ma'rifetullaha nasıl erilir?.. Nasıl görülür?.. Gönülle bilinir. Ma'rifetullah'ın, Allah'ı bilmenin, idrakin uzvu, aracı, bizdeki aleti, duyusu kalbdir. Kalb, gönül demek... Gönülle bilinir Allah...

Kalb anlama, sezinleme, kavrama aracıymış; şu et parçası değil. Bunu açıkça yazar tasavvuf kitapları, alimlerin eserleri. İmam Gazâlî İhyau Ulûm'un başında da bunu kesin olarak belirtir.

Mâdem ki Allah kalble, gönülle tanınabiliyor, müşahedesi orada oluyor; o zaman insanın kalbine, iç alemine yönelmesi lâzım!

Hiç kalbine bakmıyor, hep kalbi dışarda... Kuşlar, ağaçlar, çiçekler, gelenler, geçenler, olanlar, olaylar... E mübarek biraz da içine bak, biraz da içini seyret!.. Seyretmezsen içerde olanları göremezsin. Bu da lâzım, vukuf-u kalbî...

7. Hıfz-ı Nisbet

Sonra hıfz-ı nisbet lâzım!.. Bizim yolumuzda ve bütün yollarda böyledir. Derviş mürşid-i kâmile bağlanmışsa, o mürşid-i kâmil Peaygamber Efendimiz'in vazifelendirdiği bir vekili ise, verese-i nebî ise, Peaygamber Efendimiz'in mânevî varislerinden ise, sahih bir el ile vazife almış bir mürşid ise; o zaman ona hürmet etmek lâzım, onunla bağlılığı koparmamak lâzım, tarikatın silsilesine yapışmak lâzım!.. İpini elden bırakmamak lazım!..

Hıfz-ı nisbet çok önemlidir. O olmazsa, sanki bina yapılmış, kablolar döşenmiş, düğmeler hazır, lambalar takılı, amma ışıklar yanmıyor... Bir şey var, bir eksiklik var, ne eksikliği var?.. Neden yanmıyor?.. Şebekeye bağlı değil. Şebekeye bağlantı yapılmamış, sigorta takılmamış, şebekeye bağlı olmadığı için ışık yanmıyor. Hıfz-ı nisbet budur. Yâni bağlanacak ki mübarek mânevî yoluna, bağlantısı sağlam olacak ki, ışık gelsin.

8. Râbıta-i Muhabbet

Sonra râbıta-i muhabbet. Şeyhine muhabbetle bağlanması da bir esastır. Şeyhini beğenmez, şeyhini tenkid eder, şeyhine güvenmez, şeyhini küçümser, şeyhini düzeltmeğe çalışır. Bu zamanın şeyhleri neler işitiyorlar!

Kur'an'ı niye seviyoruz?.. Allah'tan dolayı, Allah'ın kitabı diye seviyoruz. Peygamberi neden seviyoruz?.. Allah'tan dolayı, Allah'ın peygamberi diye seviyoruz. Eliyâullahı neden seveceğiz?.. Allah'tan dolayı, Allah'ın evliyâsı diye...

Onu sevmeden, hava alır. Mürşidini sevmiyor, saymıyor, sıradan bir köylü dayı gibi görüyor. Hocamız biraz mahalli şive ile konuşurdu. "Kardaş, arkadaşlık pek eyi demekle kàimdir." derdi. Mahallî tabirler...

İnsan bilgiyi alemlerin Rabbinden alınca, öteki insanlar gibi olmaz. Allah'tan almayınca da bilgiler durmaz insanın üzerinde...

9. Sohbet-i Şeyh

Kitaplarda yazılan sonuncu şart, sohbet-i şeyh'tir. Şeyhin sohbetinden feyz alır mürid... Oturur, kalkar, gelir, gider, feyz alır, yetişir. Bizim yolumuzda müridin yetişmesinde sohbet-i şeyh önemlidir. Şeyhin sohbetine gitmek lâzım!.. Canla dinlemek lâzım, tavsiyelerini tutmak lâzım!..

Yolumuzun kitaplarda yazılan esasları bunlardır. Bir de daha başka esaslar vardır, onları da kısaca anlatalım:

B-Nakşî Tarikatının Esasları:

Abdül-Hàlik-ı Gücdevânî Hazretleri -Semerkand civarında, Gücdevan denilen bir yerde camisi var, kabri de orda- bazı sözlerle bizim bu Nakşî tarikatımızın esasları nelerdir diye ifade buyurmuşlar; onları da bilmemiz lâzım! Çünkü bu tasavvufî seyr-i sülûkumuzda mühim olan şeyleri gösteriyor.

Bu esaslar onbir tanedir:

1.   Hûş der dem : Her nefes alis veriste uyanik, akli basinda, suurlu olmak.
2.   Nazar ber kadem : Bakisi ayaginda olmak. Saga sola bakip gunaha girmemek, tasavvufi yuruyusune dikkat etmek.
3.   Sefer der vatan : Vataninda iken seferde olmak. Vataninda sefer hayati yasamak.
4.   Halvet der encümen : Toplantinin, kalabaligin icinde halvette imis gibi olmak.
5.   Yâd kerd : Tarif edilen usule uygun zikrini yapmak.
6.   Baz geşt :Zikir arasinda niyeti tazelemeye donmek.
7.   Nigâh daşt  : Gonlune sahip olmak, gonlune Allah’in sevmedigi seyleri getirmemek.
8.   Yâd daşt : Kalbinde hasil olan gelismeleri muhafaza etmek.
9.   Vukùf-u kalbî  : Kalbindeki, gonlundeki gelismelere vakif olmak.
10.   Vukùf-u adedî : Yaptigi zikirlerin sayilarina dikkat etmek.
11.   Vukùf-u zamânî : Icinde bulundugu zamana hakim olmak, zamanin kiymetini bilmek, o anda yaptigi isin Allah’in rizasina uygun olup olmadigina dikkat etmek.

İşte bu esaslara riayet edilerek dervişlik güzel yapılırsa, güzel olur diye bunları kısa cümleler halinde öğretmişler, ezberletmişler. Bir dervişin bunlara riayet etmesi lâzım!.. Bunlar riayet edilmek için konulmuş nasihatlerdir. Bunlar yapıldıktan sonra bir şeyler olacak; yapılmazsa, olmaz.

Çalışmadan olmaz. Ekin ekmeden mahsûl biçilmez. Çalışacak, gayret edecek; Allah-u Teâlâ Hazretleri ihsan edecek.

Allah-u Teâlâ Hazretleri cümlemize hakkı hak olarak görüp ona uymayı nasib eylesin... Yapılması gereken güzel işleri yapmayı nasib eylesin. Günahlardan kaçınmayı nasîb eylesin... Nefse şeytana uydurmasın, gaflete düşürmesin. Fâni dünyaya aldanıp ahireti unutanlardan eylemesin.

Ömrümüzü rızasına uygun geçirmemizi nasib eylesin. Sonuçta, huzuruna sevdiği, razı olduğu kullar olarak, yüzü ak, alnı açık, sevgili kul olarak varmayı nasib eylesin... Cennetiyle cemâliyle cümlemizi müşerref eylesin.



Hiç yorum yok: