Sekiz Nisanda Osmaniye'ye gelen Devlet Bahçeli'ye bir çiftçi ana dert yandı:
-Bizim çocuklarımız aç, çiftçilikle geçinemiyoruz, buğdayımız para etmiyor, deyince Bahçeli:
-Bunları Recep Tayyib'e söylemiyorsun da bana niye söylüyorsun, dedi. Bunun üzerine gün görmüş
yaşlı teyze:
-Sana söylüyorum, sen bildireceksin, dedi.
Bu diyalog bile halkın siyasilerden ne beklediğini gayet açık anlatmaktadır. Siyasilerin ise tavırlarına baktığımızda asıl meselelerinin halkın derdi değil de üstünlük yarışı, iktidar hırsı içinde olduğu görülmektedir.
2006 ve 2008 yıllarında da Mersin ve Denizli de Başbakan Erdoğan ve çiftçiler arasında bir diyalog yaşanmıştı. Mersin de Başbakan konuşma yaparken bir çiftçi ''anamızı ağlattınız'' diye başbakana bağırmıştı. Öfkeli çiftçi öfkesine rağmen 'sayın başbakan' ibaresini kullanarak saygısını gösterdi. Başbakan çiftçiyle konuştu lakin kendisine yakıştıramadığımız bir ibare kullandı: ''Ananı da al da git!'' dedi.
Başbakan 2008'de Denizli'de de, enflasyonun tek haneli rakamlara indirildiğini, ekonominin iyileşip büyüdüğünü söylediğinde gene bir çiftçi vatandaş:
-Sayın Başbakan, sayın Başbakan mazot kaç lira oldu? Ben çiftçiyim yağ bile alamıyoruz. Sen bunları benim külahıma anlat, diye bağırmıştı.
Türkiye'de ekonominin belini doğrultan tarımdır. Sanayileşme sürecinin hızlandığı şu son günlere rağmen tarım en önemli getirimizdir. Türkiye verimli topraklara sahip bir ülkedir. Bu alana her ne kadar yatırımlar yapılsa da tarımın hakiki mimarları çiftçilerimiz hala hakettiklerini alamamaktadır.
Çiftçilik albenisini yitirmekte. Mazot, yağ pahalı. Ürünler para etmemekte. Hatta bazan tarlalarda ve stoklarda çürüyebilmekte. Çiftçi bir hanım arkadaşım para etmediği için mısırını iki yıl depoda bekletmiş. Tabi ki mısırın önemli bir bölümü küf olmuş.. Onları stokçuluğa zorlayan asıl neden ise emeklerinin karşılığını alamamaları imiş.
Babam da bir çiftçidir. Çukurova da toprağı olmadığı için tarla icarlayarak bu işi yapmakta. Dolayısıyla çiftçilerin gerçek durumlarını yakından biliyorum.
Tarla icarlayarak çiftçilik yapanların durumu ise daha zor. Tarla sahipleri masraflı olduğu için artık ekim yapmıyor, arazilerini kiraya veriyorlar. Böyle yaparak, ekip biçip emeklerinin karşılığını alamadıkları için tarlalarını icara vererek masrafsız bir gelir elde etmeyi tercih ediyorlar.
Çiftçilik yapanlara sorduğunuzda ise onları bu sektörde tutan şeyin, yaptıkları işi sevmeleri olduğunu görürsünüz. Bazan hiç kar edemiyorlar, zarar ediyorlar. Fakat gene de işlerine devam ediyorlar. Çiftçi arkadaşım ve babama bu işi neden yaptıklarını sorduğumda alternatif olarak yapacakları başka bir iş olmadığını ve her olumsuzluğa rağmen tarla ile uğraşmayı sevdiklerini söylüyorlar.
Siyasiler aşırı zamlarla çiftçinin toprak sevgisini öldürüyorlar. Öyle zor bir iştir ki çukurova'da çiftçilik; sarı sıcağın altında saatlerce durmak zorundalar. Çamura, toza belenirler. Hava durumları onların korkulu düşleridir. Bu yüzden uykularını yitirirler. Bazan milyarlarca lira değerinde ektikleri tohumlar bitmez, tarlayı yeniden sürüp, yeniden ekerler. Ürün tava gelir; ya hava durumu müsait olmaz, ya o anda ürünü kaldıracak makine ve işçi bulunmaz, velhasıl çiftçinin stresi hiç bitmez. Ürünü kaldırırlar bu kez de para etmez. Bekletmek zorunda kalırlar.. Bekletirler ürün depolarda heba olur.. Hasılı kelam Türkiye için önemli bir sektör olan çiftçiliğin asıl sahibi çiftçilerimiz emeklerinin karşılığını almalıdırlar.
Sofralarımızdaki mis gibi ekmeği onlara borçluyuz. Tazecik fasulyeleri, yediğimiz sütlü mısırları, kıyır kıyır salatalıkları, biberleri, çerezleri hep onlar sunmakta bize. Paranın yağlı kısmını pazarlamacılar almakta. Çiftçi garibim elinin çamurunun karşılığını alamamaktadır.
Osmaniye'deki yaşlı çiftçi teyze Bahçeli'nin,
-Bunları Recep Tayyib'e söylemiyorsun da bana niye söylüyorsun, sözüne karşılık bütün siyasilere ders olacak nitelikte bir söz söylemiş:
-Sana söylüyorum, sen bildireceksin!
Siyasilerden beklenilen birbirlerine hakaretler savurmaları değil, biraraya gelip vatandaşın dertlerine çözüm üretmeleridir.
Gülsen Nurdoğan
-Bizim çocuklarımız aç, çiftçilikle geçinemiyoruz, buğdayımız para etmiyor, deyince Bahçeli:
-Bunları Recep Tayyib'e söylemiyorsun da bana niye söylüyorsun, dedi. Bunun üzerine gün görmüş
yaşlı teyze:
-Sana söylüyorum, sen bildireceksin, dedi.
Bu diyalog bile halkın siyasilerden ne beklediğini gayet açık anlatmaktadır. Siyasilerin ise tavırlarına baktığımızda asıl meselelerinin halkın derdi değil de üstünlük yarışı, iktidar hırsı içinde olduğu görülmektedir.
2006 ve 2008 yıllarında da Mersin ve Denizli de Başbakan Erdoğan ve çiftçiler arasında bir diyalog yaşanmıştı. Mersin de Başbakan konuşma yaparken bir çiftçi ''anamızı ağlattınız'' diye başbakana bağırmıştı. Öfkeli çiftçi öfkesine rağmen 'sayın başbakan' ibaresini kullanarak saygısını gösterdi. Başbakan çiftçiyle konuştu lakin kendisine yakıştıramadığımız bir ibare kullandı: ''Ananı da al da git!'' dedi.
Başbakan 2008'de Denizli'de de, enflasyonun tek haneli rakamlara indirildiğini, ekonominin iyileşip büyüdüğünü söylediğinde gene bir çiftçi vatandaş:
-Sayın Başbakan, sayın Başbakan mazot kaç lira oldu? Ben çiftçiyim yağ bile alamıyoruz. Sen bunları benim külahıma anlat, diye bağırmıştı.
Türkiye'de ekonominin belini doğrultan tarımdır. Sanayileşme sürecinin hızlandığı şu son günlere rağmen tarım en önemli getirimizdir. Türkiye verimli topraklara sahip bir ülkedir. Bu alana her ne kadar yatırımlar yapılsa da tarımın hakiki mimarları çiftçilerimiz hala hakettiklerini alamamaktadır.
Çiftçilik albenisini yitirmekte. Mazot, yağ pahalı. Ürünler para etmemekte. Hatta bazan tarlalarda ve stoklarda çürüyebilmekte. Çiftçi bir hanım arkadaşım para etmediği için mısırını iki yıl depoda bekletmiş. Tabi ki mısırın önemli bir bölümü küf olmuş.. Onları stokçuluğa zorlayan asıl neden ise emeklerinin karşılığını alamamaları imiş.
Babam da bir çiftçidir. Çukurova da toprağı olmadığı için tarla icarlayarak bu işi yapmakta. Dolayısıyla çiftçilerin gerçek durumlarını yakından biliyorum.
Tarla icarlayarak çiftçilik yapanların durumu ise daha zor. Tarla sahipleri masraflı olduğu için artık ekim yapmıyor, arazilerini kiraya veriyorlar. Böyle yaparak, ekip biçip emeklerinin karşılığını alamadıkları için tarlalarını icara vererek masrafsız bir gelir elde etmeyi tercih ediyorlar.
Çiftçilik yapanlara sorduğunuzda ise onları bu sektörde tutan şeyin, yaptıkları işi sevmeleri olduğunu görürsünüz. Bazan hiç kar edemiyorlar, zarar ediyorlar. Fakat gene de işlerine devam ediyorlar. Çiftçi arkadaşım ve babama bu işi neden yaptıklarını sorduğumda alternatif olarak yapacakları başka bir iş olmadığını ve her olumsuzluğa rağmen tarla ile uğraşmayı sevdiklerini söylüyorlar.
Siyasiler aşırı zamlarla çiftçinin toprak sevgisini öldürüyorlar. Öyle zor bir iştir ki çukurova'da çiftçilik; sarı sıcağın altında saatlerce durmak zorundalar. Çamura, toza belenirler. Hava durumları onların korkulu düşleridir. Bu yüzden uykularını yitirirler. Bazan milyarlarca lira değerinde ektikleri tohumlar bitmez, tarlayı yeniden sürüp, yeniden ekerler. Ürün tava gelir; ya hava durumu müsait olmaz, ya o anda ürünü kaldıracak makine ve işçi bulunmaz, velhasıl çiftçinin stresi hiç bitmez. Ürünü kaldırırlar bu kez de para etmez. Bekletmek zorunda kalırlar.. Bekletirler ürün depolarda heba olur.. Hasılı kelam Türkiye için önemli bir sektör olan çiftçiliğin asıl sahibi çiftçilerimiz emeklerinin karşılığını almalıdırlar.
Sofralarımızdaki mis gibi ekmeği onlara borçluyuz. Tazecik fasulyeleri, yediğimiz sütlü mısırları, kıyır kıyır salatalıkları, biberleri, çerezleri hep onlar sunmakta bize. Paranın yağlı kısmını pazarlamacılar almakta. Çiftçi garibim elinin çamurunun karşılığını alamamaktadır.
Osmaniye'deki yaşlı çiftçi teyze Bahçeli'nin,
-Bunları Recep Tayyib'e söylemiyorsun da bana niye söylüyorsun, sözüne karşılık bütün siyasilere ders olacak nitelikte bir söz söylemiş:
-Sana söylüyorum, sen bildireceksin!
Siyasilerden beklenilen birbirlerine hakaretler savurmaları değil, biraraya gelip vatandaşın dertlerine çözüm üretmeleridir.
Gülsen Nurdoğan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder