Kemal Sayar ''Bana iyi yazıları iyi insanlar yazdırır'' diyor. Devamında da, ''Bana yazı yazdırmış, beni bir sözü, bir gülümseyişi, bir iması, bir hatırlatması, bir susuşuyla esinlemiş insanlara şukranımı ifade ederek bitiriyorum'' diyor.
İyi ve güzel şeyleri yaşamak ve yazmak bana da şifa oluyor... beni bir sekine gibi kaplıyor. Varsa hastalığım tedavi oluyor, ağrılarıma iyi geliyor. Bu sayede kalbimin bir güzellik yumağına döndüğünü hissediyorum.
İyi ve güzelin tanımı nedir peki? İyi ve güzel herkese göre değişir mi? Her ruhun haz aldığı şeyler farklı mıdır? Ruh derken şeytanlaşmış ruhları devre dışı bırakıyorum. Onları anmak bile istemiyorum. Evet iyi ve güzellik göreceli bir kavramdır muhakkak.
Bu gün size iyi ve güzele ait bir hikaye anlatmak istiyorum. İyinin ve güzelin hikayelerinden birini... Çünkü seviyorum güzel hatıraları dile ve gönle düşürmeyi. Allah'ta böyle yapıyor. Güzel kullarını ve onların güzel hallerini Kur'an'da bize anlatıyor. Kitapta Meryem'i de an diyor. İdrisi, Zekeriyya'ı, İsmail'i an diyor. Aleyhümüsselam. Onları anarken güzelliği de anlatmış oluyor. Burdan yola çıkıyorum ve ben de anlatıyorum. Allah'ın sünnetini işlemek ne güzel!
Günlerdir Kur'an sınavı için hazırlanıyorum. Benim gibi yüzlerce kişi bu sınav için hazırlanıyordu. Kur'an'ı okuyuş sınavıydı. Dolayısıyla tamamen kıraate yönelmiştim. Her harfi incik incik eledim. benim gibi yüzlerce kişi de öyle yaptı. Elif harfi boğazın neresinden çıkar? Açık okunan bir harf, şiddetli bir harf Elif. Be nereden çıkar, te nasıldır? Te hemstir yani harfle birlikte nefes akar. Bir sigara kağıdını rüzgar gibi sallar te. İşte bu hemstir. Kefte öyle, fe de öyle vs. Ayn beyniyyedir, biraz akacak lam mim nun ra gibi... Gayn rihvettir. Mağfiret derken ordaki gaynın rihvetini belirtmelisin. Kaç kez talimini yaptık meğ, eğ, iğ, üğ diye. Oldu mu? Belki hala olmamıştır.
Her gün yüzüne okuyuş, her gün ezber tekrarı. Yasin, Tebareke, Amme, Fetih, Buruc, Tarık, Gaşiye, Ala, Şems, duha ve sonuna kadar... Kaç kez tekrar ettim sayısını bilmiyorum. Hiç birinde olmuş bulmadım kendimi. Olmayacak galiba diye siteme düştüm kaç kez. Olmazsa da çalış dedim, ibadettir sonuçta. Kur'an'la meşguliyetin her türlüsü ibadettir. Allah Kur'an'la meşgul olanları sever dedim. İlla başarılı olmakta çok önemli değil.
Haftalardır gruplarda takipteyiz; ''Komisyon mulakata girenlere ne sormuş?'' diye ilmihalleri, tecvit bilgilerini ilmik ilmik işledik hep birlikte. Hepimiz rakiptik ama hepimiz dosttuk. Başka rakipler bizim gibi paylaşır mıydı bilgilerini? Belki çok azı.
Sınav için yola çıktım. İlk tren yolculuğumu da bu sayede yapmış oldum. Uzuun bir günün akşamı yanımda bir hemşehrimle şehre vardık. O da benim gibi bir sınavzede.
Kaldığımız bina bir yurt binası. Ücret mukabilinde kalıyoruz. Biz üst katlardayız. Odamıza yerleştik. Yan tarafta da her biri bir şehirden gelmiş bayan kardeşlerimiz. Konuştuk, tanıştık, birlikte sallama çay ve kahveler içtik, getirdiklerimizi bir masaya yığdık, hem ders çalıştık, hem yedik. Hiç yabancılık çekmedik. Sanki önceden tanışıyor gibiydik. Aşağı katlarda erkek adaylardan ezan ve Kuran nidaları geliyordu. Ders çalışıyorlardı. Bir ara bizim koridora kadar gelen ezanın Allahü ekber bölümünü işittim. Allahım ne güzel bir ezan okuyuştu. Kimdir bilemem ama ne güzel bir ezandı.
Evet bu gün ben sınava girecektim. Sabah sekizde listeler asıldı. Son sıralardaydım. Bekleme odasına alındığımda ikindi ezanı okunuyordu. Altı kişiydik. Herkeste yüksek derecede heyecan vardı. İki mülakat odası vardı ve mülakatzedelerin okuyuşları koridora kadar taşıyordu. Bu, zaten heyecanlı olan bizi daha da heyecanlandırıyordu. Biraz sonra bizler de tek tek bu odalara alınacaktık. Bir haftadır baş ağrısından muzdariptim. Belki tansiyonum da yüksekti bilmiyorum, hiç iyi değildim. En bildiğim şeyleri bile bilmiyor gibiydim. Bu halle ezberlerimi nasıl arzedecektim. Neyse bunları düşünmemeliydim iş olacağına varacaktı elbet.
İsmim okundu, kapıya doğru yöneldim. Bismillah deyip kapının tokmağına dokunurken (Allahım senin adınla) dediğimi hatırlıyorum. Kapıyı açıp içeriye girdim. Masaya doğru yürüdüm. Masanın üstünde isim ve imzaların olduğu bir kağıt ve kalem duruyordu. Sandalyeye kadar yaklaştım ama oturmadım. İmzanızı atın dediler. Attım ve hala ayaktaydım. Buyrun oturun dediler. Oturdum.
Karşımda üç kişi duruyordu. Ortadaki önündeki kağıda bir şeyler yazıyordu ya da okuyordu. En soldaki; bize kendinizi tanıtır mısınız, dedi. Kısaca tanıttım ve bir iki dakikada Kur'an yolculuğumu hikaye ettim. Ortadaki bembeyaz saçlı bir adamdı. Görünüşünde babacan bir tavır vardı. Kur'anla yoğrulmuş bir yüz, Kur'anla yaşamış biri...
Odaya bir güzellik sinmişti, okunan Kur'an'dan mı yoksa ihlaslı okuyuşlardan mıydı bilemem. Bambaşkalık vardı. Odanın heryeri nurlanmıştı ve bu yüreğime kadar işliyordu. Bunu hissediyordum. Allah'ım senin adının anıldığı mekanlar, Kitabıyın okunduğu mekanlar böyle güzel mi olur? Heyecansız görünmeye çalışıyordum belki de çok heyecanlı değildim. Ortadaki, heyecan var mı, dedi. Bilemiyorum dedim. Varsa da Kur'an'ın bereketiyle rahmetiyle geçer inşallah başlayın dedi.
Ku'ran önümde açıktı. Şöyle bir baktım Mü'min suresiydi. ''karşı taraftan başlayın'' dedi. Derin bir nefes aldım, euzü besmele çektim. Güzeldi sanırım, yapabileceğimin en iyisini yapmıştım. Besmeleden sonra hemen ayete geçmedim, bir kaç sanıye durdum ve okumaya başladım. Tam satırın ortasındaydım ve çıtırık bir yer çıktı karşıma. Cenneti adninilleti... Satırın altındaki nuna bağlarken hata yapmaktan korktum ama hata yapmadım. İkinci satıra geçtiğimde Ve gıhümüsseyyiat kelimesiyle ayetleri hatırladım. Meleklerin müminler için eşleri ve zürriyetleri için dua ettiklerini anlatıyordu.
Meleklerin duası... Melekler müminlere dua ederler. Onların duasına ermek ne büyük şeref. Duygulandım. Sesime bir hüzün indi, ağlamaktan korktum ve ağlamadım. İkibuçuk ayet sonra durdurdular. son üç kelimenin tecvitini saydırdılar. Beni iyice heyecan basmıştı. İzharı kameriyyeye idgamı kameriyye diye saçma bir şey demedim inşallah. Ayn durağı vardı, onun işlevini sormamıştı ben gene de söyledim; bir konu biter bir konu başlar dedim, tamam dediler. Kur'an'ı Kerimde kaç sekte var dediler. Hai sekte mi diğer sekteler mi dedim. Hai sekte nedir bir anlat dediler. Anlattım. Peki vacip sekteler hangileri dediler. Kıyamet suresindekini bildim diğerinde yanıldım, düzelttiler. Sonra soldaki söz aldı ve bana beş yerden ezber sordu. Sonra en sağdaki sordu. Sanırım bitmişti. Ortadaki bana komisyon başkanı gibi geldi. Sorular yeterli mi hocam diyerek latife yaptı. Siz yeterli görüyorsanız yeterlidir, dedim. Çıkabilirsiniz dediler.
Sınav binasının içine pırıl pırıl nurlu yüzlerle süzülen hanımefendiler geliyor şimdi gözlerimin önüne. Ne kadar güzellerdi. İnanın abartmıyorum. Ama bu güzellik Kur'an'dan kaynaklanıyordu eminim.
Kur'an meclislerinin ve Kur'an ehlinin manevi güzelliğine tekrar şahit olmuşluğun tadı kaldı dimağımda. Bu yüzden yazdım bunları. İstedimki benimle birlikte yok olup gitmesin. Şahitliğime tanık kalsın bu satırlar ki, belki yıllar sonra tekrar okurum ve o anları tekrar anımsarım. Yoksa ben bile unutuyorum. Ama bu satırlar hep daim kalacak inşallahu Teala.
Gülsen Nurdoğan
İyi ve güzel şeyleri yaşamak ve yazmak bana da şifa oluyor... beni bir sekine gibi kaplıyor. Varsa hastalığım tedavi oluyor, ağrılarıma iyi geliyor. Bu sayede kalbimin bir güzellik yumağına döndüğünü hissediyorum.
İyi ve güzelin tanımı nedir peki? İyi ve güzel herkese göre değişir mi? Her ruhun haz aldığı şeyler farklı mıdır? Ruh derken şeytanlaşmış ruhları devre dışı bırakıyorum. Onları anmak bile istemiyorum. Evet iyi ve güzellik göreceli bir kavramdır muhakkak.
Bu gün size iyi ve güzele ait bir hikaye anlatmak istiyorum. İyinin ve güzelin hikayelerinden birini... Çünkü seviyorum güzel hatıraları dile ve gönle düşürmeyi. Allah'ta böyle yapıyor. Güzel kullarını ve onların güzel hallerini Kur'an'da bize anlatıyor. Kitapta Meryem'i de an diyor. İdrisi, Zekeriyya'ı, İsmail'i an diyor. Aleyhümüsselam. Onları anarken güzelliği de anlatmış oluyor. Burdan yola çıkıyorum ve ben de anlatıyorum. Allah'ın sünnetini işlemek ne güzel!
Günlerdir Kur'an sınavı için hazırlanıyorum. Benim gibi yüzlerce kişi bu sınav için hazırlanıyordu. Kur'an'ı okuyuş sınavıydı. Dolayısıyla tamamen kıraate yönelmiştim. Her harfi incik incik eledim. benim gibi yüzlerce kişi de öyle yaptı. Elif harfi boğazın neresinden çıkar? Açık okunan bir harf, şiddetli bir harf Elif. Be nereden çıkar, te nasıldır? Te hemstir yani harfle birlikte nefes akar. Bir sigara kağıdını rüzgar gibi sallar te. İşte bu hemstir. Kefte öyle, fe de öyle vs. Ayn beyniyyedir, biraz akacak lam mim nun ra gibi... Gayn rihvettir. Mağfiret derken ordaki gaynın rihvetini belirtmelisin. Kaç kez talimini yaptık meğ, eğ, iğ, üğ diye. Oldu mu? Belki hala olmamıştır.
Her gün yüzüne okuyuş, her gün ezber tekrarı. Yasin, Tebareke, Amme, Fetih, Buruc, Tarık, Gaşiye, Ala, Şems, duha ve sonuna kadar... Kaç kez tekrar ettim sayısını bilmiyorum. Hiç birinde olmuş bulmadım kendimi. Olmayacak galiba diye siteme düştüm kaç kez. Olmazsa da çalış dedim, ibadettir sonuçta. Kur'an'la meşguliyetin her türlüsü ibadettir. Allah Kur'an'la meşgul olanları sever dedim. İlla başarılı olmakta çok önemli değil.
Haftalardır gruplarda takipteyiz; ''Komisyon mulakata girenlere ne sormuş?'' diye ilmihalleri, tecvit bilgilerini ilmik ilmik işledik hep birlikte. Hepimiz rakiptik ama hepimiz dosttuk. Başka rakipler bizim gibi paylaşır mıydı bilgilerini? Belki çok azı.
Sınav için yola çıktım. İlk tren yolculuğumu da bu sayede yapmış oldum. Uzuun bir günün akşamı yanımda bir hemşehrimle şehre vardık. O da benim gibi bir sınavzede.
Kaldığımız bina bir yurt binası. Ücret mukabilinde kalıyoruz. Biz üst katlardayız. Odamıza yerleştik. Yan tarafta da her biri bir şehirden gelmiş bayan kardeşlerimiz. Konuştuk, tanıştık, birlikte sallama çay ve kahveler içtik, getirdiklerimizi bir masaya yığdık, hem ders çalıştık, hem yedik. Hiç yabancılık çekmedik. Sanki önceden tanışıyor gibiydik. Aşağı katlarda erkek adaylardan ezan ve Kuran nidaları geliyordu. Ders çalışıyorlardı. Bir ara bizim koridora kadar gelen ezanın Allahü ekber bölümünü işittim. Allahım ne güzel bir ezan okuyuştu. Kimdir bilemem ama ne güzel bir ezandı.
Evet bu gün ben sınava girecektim. Sabah sekizde listeler asıldı. Son sıralardaydım. Bekleme odasına alındığımda ikindi ezanı okunuyordu. Altı kişiydik. Herkeste yüksek derecede heyecan vardı. İki mülakat odası vardı ve mülakatzedelerin okuyuşları koridora kadar taşıyordu. Bu, zaten heyecanlı olan bizi daha da heyecanlandırıyordu. Biraz sonra bizler de tek tek bu odalara alınacaktık. Bir haftadır baş ağrısından muzdariptim. Belki tansiyonum da yüksekti bilmiyorum, hiç iyi değildim. En bildiğim şeyleri bile bilmiyor gibiydim. Bu halle ezberlerimi nasıl arzedecektim. Neyse bunları düşünmemeliydim iş olacağına varacaktı elbet.
İsmim okundu, kapıya doğru yöneldim. Bismillah deyip kapının tokmağına dokunurken (Allahım senin adınla) dediğimi hatırlıyorum. Kapıyı açıp içeriye girdim. Masaya doğru yürüdüm. Masanın üstünde isim ve imzaların olduğu bir kağıt ve kalem duruyordu. Sandalyeye kadar yaklaştım ama oturmadım. İmzanızı atın dediler. Attım ve hala ayaktaydım. Buyrun oturun dediler. Oturdum.
Karşımda üç kişi duruyordu. Ortadaki önündeki kağıda bir şeyler yazıyordu ya da okuyordu. En soldaki; bize kendinizi tanıtır mısınız, dedi. Kısaca tanıttım ve bir iki dakikada Kur'an yolculuğumu hikaye ettim. Ortadaki bembeyaz saçlı bir adamdı. Görünüşünde babacan bir tavır vardı. Kur'anla yoğrulmuş bir yüz, Kur'anla yaşamış biri...
Odaya bir güzellik sinmişti, okunan Kur'an'dan mı yoksa ihlaslı okuyuşlardan mıydı bilemem. Bambaşkalık vardı. Odanın heryeri nurlanmıştı ve bu yüreğime kadar işliyordu. Bunu hissediyordum. Allah'ım senin adının anıldığı mekanlar, Kitabıyın okunduğu mekanlar böyle güzel mi olur? Heyecansız görünmeye çalışıyordum belki de çok heyecanlı değildim. Ortadaki, heyecan var mı, dedi. Bilemiyorum dedim. Varsa da Kur'an'ın bereketiyle rahmetiyle geçer inşallah başlayın dedi.
Ku'ran önümde açıktı. Şöyle bir baktım Mü'min suresiydi. ''karşı taraftan başlayın'' dedi. Derin bir nefes aldım, euzü besmele çektim. Güzeldi sanırım, yapabileceğimin en iyisini yapmıştım. Besmeleden sonra hemen ayete geçmedim, bir kaç sanıye durdum ve okumaya başladım. Tam satırın ortasındaydım ve çıtırık bir yer çıktı karşıma. Cenneti adninilleti... Satırın altındaki nuna bağlarken hata yapmaktan korktum ama hata yapmadım. İkinci satıra geçtiğimde Ve gıhümüsseyyiat kelimesiyle ayetleri hatırladım. Meleklerin müminler için eşleri ve zürriyetleri için dua ettiklerini anlatıyordu.
Meleklerin duası... Melekler müminlere dua ederler. Onların duasına ermek ne büyük şeref. Duygulandım. Sesime bir hüzün indi, ağlamaktan korktum ve ağlamadım. İkibuçuk ayet sonra durdurdular. son üç kelimenin tecvitini saydırdılar. Beni iyice heyecan basmıştı. İzharı kameriyyeye idgamı kameriyye diye saçma bir şey demedim inşallah. Ayn durağı vardı, onun işlevini sormamıştı ben gene de söyledim; bir konu biter bir konu başlar dedim, tamam dediler. Kur'an'ı Kerimde kaç sekte var dediler. Hai sekte mi diğer sekteler mi dedim. Hai sekte nedir bir anlat dediler. Anlattım. Peki vacip sekteler hangileri dediler. Kıyamet suresindekini bildim diğerinde yanıldım, düzelttiler. Sonra soldaki söz aldı ve bana beş yerden ezber sordu. Sonra en sağdaki sordu. Sanırım bitmişti. Ortadaki bana komisyon başkanı gibi geldi. Sorular yeterli mi hocam diyerek latife yaptı. Siz yeterli görüyorsanız yeterlidir, dedim. Çıkabilirsiniz dediler.
Sınav binasının içine pırıl pırıl nurlu yüzlerle süzülen hanımefendiler geliyor şimdi gözlerimin önüne. Ne kadar güzellerdi. İnanın abartmıyorum. Ama bu güzellik Kur'an'dan kaynaklanıyordu eminim.
Kur'an meclislerinin ve Kur'an ehlinin manevi güzelliğine tekrar şahit olmuşluğun tadı kaldı dimağımda. Bu yüzden yazdım bunları. İstedimki benimle birlikte yok olup gitmesin. Şahitliğime tanık kalsın bu satırlar ki, belki yıllar sonra tekrar okurum ve o anları tekrar anımsarım. Yoksa ben bile unutuyorum. Ama bu satırlar hep daim kalacak inşallahu Teala.
Gülsen Nurdoğan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder