Sabah altıda başladı yolculuğumuz... Dağ gibi güçlü, derya gibi ilim dolu, sığınılacak bir dost gibi, baba gibi bir adam.. İlkokul öğretmenim Mehmet Köysüren. İşte onun üç öğrencisi sabahın altısında Maraş yolundaydık. Sevgili öğretmenimiz vefat etmişti. Geride kalan evlatlarına başsağlığı için Maraş'a gittik.
Ömrünü ince bir elekten eleyip süzenlerin geriye dönüp baktığında kıymetlileri vardır. İyiki öyle bir insanı tanımışım dedikleri kıymetlileri. İlkokul öğretmenimiz de bizim kıymetlilerimizdi. Allah ona gani gani rahmet eylesin.
Yolumuz iki saatlik bir yoldu. Fakat bu iki saatin ötesine anlata anlata bitiremeyeceğim hatıralar sığdı. Çünkü Maraş'ta yıllardır görmediklerimizi gördük, ziyaret ettik. Bir kaç saatin içine koca hatıralar sığdırdık.
Mehmet Köysüren'in kızını gün evveli aramıştım. Bizi rahmetli babasının evinde konuk edecekti. Maraş'a inince bir arkadaşımıza kahvaltıya gittik. Oda bizi heyecanla bekliyordu. Onunla da eski günlerimizi yadettik. Sevgili hocaefendi Es'ad Coşan ve Mehmet Zahid Kotku'dan ve onların güzel sözlerinden muhabbetimizi şenlendirdik. Masanın öbür tarafında duran Silsilei Hacegan kitabını gösterdi. Server yayınlarından çıkan. Kitabın sayfalarını açıp bakmak istedim, adını duyuyordum ama henüz kitap elime geçmemişti. Hemen sayfaları karıştırmaya başladım. Nakşibendi dergahı büyüklerinin hayatının anlatıldığı bu kitaptan o büyüklerin bir kaç inci sözlerini kendimi alamayarak sesli sesli okudum. Sanki tüm ruhumu feyz deryasına buladı, beni başka alemlere aldı götürdü. Okudukça şifa buldum ve adeta şifa dağıttım kahvaltı masasındakilere. Dedim ki ev sahibi hanıma;
-Bize çok güzel ikramlarda bulundunuz, Allah sizden razı olsun. Hem madden, hem manen bizi doyurdunuz, dedim.
Öğle namazını kılıp, Maraş'ı gezmeye terkettiğimiz eşlerimizle buluşup Mehmet Köysüren hocanın evine doğru yollandık. Öğretmenimin kızı bizi kapıda karşıladı. Her ne kaar geçen yıl görüşmüş olsakta kendimi tanıttım;
Telefonda konuştuğunuz Gülsen Nurdoğan, dedim. Tanıdım tanıdım dedi gülerek. Sen zaten bizden oldun artık dedi. Çok sevgili öğretmenimin kızından bu sözleri işitmek beni ziyadesiyle mutlu etti.
Salona geçerken kitaplıktaki Mehmet Köysüren'in fotoğrafı gözüme ilişti. Hayat dolu, pırıl pırıl bir insan. Allah dolu dolu rahmet eylesin.
Bundan yedi sekiz sene önce Maraştaki bir toplantı vesilesiyle öğretmenime uğramıştım. O zaman rahmetli eşi Türkan teyze de vardı. O zaman ilkokuldan sonraki ilk görüşümdü ve aradan yirmi yıldan fazla zaman geçmişti. Tabi ki bunca zaman zarfında öğretmeni olarak bana neler yaptığımı sormuştu. Ben de kendisi gibi çok kıymetli bir hocam daha olduğunu söylemiştim. Siz bana okumayı yazmayı öğrettiniz o da bana marifet nurlarını gösterdi. Kendisini sadece radyo sohbetleri ve kitaplarından tanıdığımı söylediğim bu muhterem kişi rahmetli Es'ad Coşan'dı.
Özel bir okulda öğretmenlik yaparken Es'ad Coşan'ın bizzat dersine girdiğini söyledi. Bu beni çok heyecanlandırmıştı. Hemen nasıl biri olduğunu sormuştum. Ufak tefek bir insan, çok hızlı yüürüyor, ben de hızlı yürürüm ama o benden de hızlı yürüyor, demiştim. Çok çok kıymet biçtiğim bu iki insanın bir mekanda biraraya gelmesi talebeleri olarak beni çok çok mutlu etmişti ve Allah'a şükretmiştim.
Evet, üç öğrencisi ve eşleri artık rahmeti rahmanda olan Mehmet Köysüren'in oturma odasındaydık. Artık bu evde ne Mehmet Köysüren vardı ne de Türkan teyze. Bu bir kaç konuk biraz sonra çekip gidecek ve kapı kapanacaktı. Dünya böyleydi işte.
Aynı kattaki komşusu da Mehmet Köysüren'le uzun bir süre aynı okulda çalışan Fahrettin Büyükşahin hocaydı. Biz yatılı bir okulda okumuştuk ve bu ikisi de dolayısıyla bizim öğretmenimizdi. Yatılı okul günlerini yadettik. Küçükken söyleyemediğimizi şimdi rahatlıkla söylüyorduk. Fahrettin hocanın ne kadar sert bir hoca olduğunu, kendisinden o zamanlar çok korktuğumuzu söyledik. Fahrettin hoca okulun en şık giyinen öğretmeniydi. Kravatı, takım elbisesi, düzgün taralı saçları ve sert duruşuyla kendisinde korkuyla karışık bir saygı uyandırırdı. Bunları dile getirdim. Ama hocam çok zariftiniz, dedim, Beyefendiydiniz, dedim. Hanımı Gülseren teyze de; çok da çapkındı dedi. Kendisi de bir öğretmen olan Gülseren hanım; benim de müdürümdü kendisi dedi. Bana da çok baskı yaptı çocuklar, Atatürk köşesi illa olacak diye bana da baskı yaptı, dedi.
Salonda Mehmet Köysüren'in şimdi Bosna'da çalışan mühendis oğlu Yakup ta vardı. Yakup'un kısa bacaklı şortuyla okul duvarlarından sıçrayışlarını anımsıyorum. Afacan, zeki biriydi.
Fahrettin hoca Yatılı Bölge okulunun adını Rasim Özdenören diye değiştirdiler, dedi. Yedi Güzel Adam filmiyle gündeme gelen bu şairlerle eskiden tanışıyorlarmış. Fahrettin hocaların o zaman matbaaları varmış. Bu güzel insanlarla tanışıklığı bu vesileyle olmuş. Fakat Fahrettin hoca ''güzel'' söylemini onlardan biraz uzak tuttu. Farklı düşünenlere artık hiç kızmayan biriyim ben. Fakat herkes böyle değil. Olur a bu yaşında Fahrettin hocamı kızdırmayım, dedim. Farklı düşündüğümü elimden geldiğince belirtmek istemedim.
Köysüren hocamı arada bir arar duasını alırdım. Fahrettin hocamın da öyle. Ayrılırken buruk ayrıldım çünkü artık Maraş'a geldiğimde Köysüren hocamı ziyaret edemeyecektim. Kapıdan çıkarken Fahrettin hocam ve hanımı Gülseren teyze ''Maraş'a gelirseniz bize de uğrayın dediler. İnşallah. Sevgili güzel insanlar. İnşallah biraz daha yaşarız da bu güzel sohbetlerin tekrarı olur.
Evimize geldiğimde namaza duracağım vakit kalbim tatlı ve buruk duygularla doluydu. Ellerimi açtım ve yüce Allah'tan bu sohbetlerin ebedi olanını istedim.
Aynı gün İstanbul'dan oğlum aradı; Anne dedi. Es'ad Coşan hocanın kabrini ziyaret et demiştin. Şimdi Eyüp mezarlığında Es'ad Coşan'ın kabri başındayım. Dualar ettim, selamını da ilettim, dedi. Henüz ben Es'ad hocamın kabrini ziyaret edemedim. İnşallah bir gün ziyaret edeceğim.
Bugünkü yazımda kıymet verdiğim güzel insanlardan bahsettim. Yazarken de mutlu oldum. Rabbim ahirete göçenlere rahmet eylesin. Bana bunca güzel kıymetli hocalar tanıttı, istifade ettirsin.
Ömrünüzü ince elekten bir geçirin. Geriye dönüp bakın ve kıymetlilerinizi hatırlayın. Henüz hayattaysalar arayıp bulun ve hatrını sorun.
Teslime Gülsen Nurdoğan
Ömrünü ince bir elekten eleyip süzenlerin geriye dönüp baktığında kıymetlileri vardır. İyiki öyle bir insanı tanımışım dedikleri kıymetlileri. İlkokul öğretmenimiz de bizim kıymetlilerimizdi. Allah ona gani gani rahmet eylesin.
Yolumuz iki saatlik bir yoldu. Fakat bu iki saatin ötesine anlata anlata bitiremeyeceğim hatıralar sığdı. Çünkü Maraş'ta yıllardır görmediklerimizi gördük, ziyaret ettik. Bir kaç saatin içine koca hatıralar sığdırdık.
Mehmet Köysüren'in kızını gün evveli aramıştım. Bizi rahmetli babasının evinde konuk edecekti. Maraş'a inince bir arkadaşımıza kahvaltıya gittik. Oda bizi heyecanla bekliyordu. Onunla da eski günlerimizi yadettik. Sevgili hocaefendi Es'ad Coşan ve Mehmet Zahid Kotku'dan ve onların güzel sözlerinden muhabbetimizi şenlendirdik. Masanın öbür tarafında duran Silsilei Hacegan kitabını gösterdi. Server yayınlarından çıkan. Kitabın sayfalarını açıp bakmak istedim, adını duyuyordum ama henüz kitap elime geçmemişti. Hemen sayfaları karıştırmaya başladım. Nakşibendi dergahı büyüklerinin hayatının anlatıldığı bu kitaptan o büyüklerin bir kaç inci sözlerini kendimi alamayarak sesli sesli okudum. Sanki tüm ruhumu feyz deryasına buladı, beni başka alemlere aldı götürdü. Okudukça şifa buldum ve adeta şifa dağıttım kahvaltı masasındakilere. Dedim ki ev sahibi hanıma;
-Bize çok güzel ikramlarda bulundunuz, Allah sizden razı olsun. Hem madden, hem manen bizi doyurdunuz, dedim.
Öğle namazını kılıp, Maraş'ı gezmeye terkettiğimiz eşlerimizle buluşup Mehmet Köysüren hocanın evine doğru yollandık. Öğretmenimin kızı bizi kapıda karşıladı. Her ne kaar geçen yıl görüşmüş olsakta kendimi tanıttım;
Telefonda konuştuğunuz Gülsen Nurdoğan, dedim. Tanıdım tanıdım dedi gülerek. Sen zaten bizden oldun artık dedi. Çok sevgili öğretmenimin kızından bu sözleri işitmek beni ziyadesiyle mutlu etti.
Salona geçerken kitaplıktaki Mehmet Köysüren'in fotoğrafı gözüme ilişti. Hayat dolu, pırıl pırıl bir insan. Allah dolu dolu rahmet eylesin.
Bundan yedi sekiz sene önce Maraştaki bir toplantı vesilesiyle öğretmenime uğramıştım. O zaman rahmetli eşi Türkan teyze de vardı. O zaman ilkokuldan sonraki ilk görüşümdü ve aradan yirmi yıldan fazla zaman geçmişti. Tabi ki bunca zaman zarfında öğretmeni olarak bana neler yaptığımı sormuştu. Ben de kendisi gibi çok kıymetli bir hocam daha olduğunu söylemiştim. Siz bana okumayı yazmayı öğrettiniz o da bana marifet nurlarını gösterdi. Kendisini sadece radyo sohbetleri ve kitaplarından tanıdığımı söylediğim bu muhterem kişi rahmetli Es'ad Coşan'dı.
Özel bir okulda öğretmenlik yaparken Es'ad Coşan'ın bizzat dersine girdiğini söyledi. Bu beni çok heyecanlandırmıştı. Hemen nasıl biri olduğunu sormuştum. Ufak tefek bir insan, çok hızlı yüürüyor, ben de hızlı yürürüm ama o benden de hızlı yürüyor, demiştim. Çok çok kıymet biçtiğim bu iki insanın bir mekanda biraraya gelmesi talebeleri olarak beni çok çok mutlu etmişti ve Allah'a şükretmiştim.
Evet, üç öğrencisi ve eşleri artık rahmeti rahmanda olan Mehmet Köysüren'in oturma odasındaydık. Artık bu evde ne Mehmet Köysüren vardı ne de Türkan teyze. Bu bir kaç konuk biraz sonra çekip gidecek ve kapı kapanacaktı. Dünya böyleydi işte.
Aynı kattaki komşusu da Mehmet Köysüren'le uzun bir süre aynı okulda çalışan Fahrettin Büyükşahin hocaydı. Biz yatılı bir okulda okumuştuk ve bu ikisi de dolayısıyla bizim öğretmenimizdi. Yatılı okul günlerini yadettik. Küçükken söyleyemediğimizi şimdi rahatlıkla söylüyorduk. Fahrettin hocanın ne kadar sert bir hoca olduğunu, kendisinden o zamanlar çok korktuğumuzu söyledik. Fahrettin hoca okulun en şık giyinen öğretmeniydi. Kravatı, takım elbisesi, düzgün taralı saçları ve sert duruşuyla kendisinde korkuyla karışık bir saygı uyandırırdı. Bunları dile getirdim. Ama hocam çok zariftiniz, dedim, Beyefendiydiniz, dedim. Hanımı Gülseren teyze de; çok da çapkındı dedi. Kendisi de bir öğretmen olan Gülseren hanım; benim de müdürümdü kendisi dedi. Bana da çok baskı yaptı çocuklar, Atatürk köşesi illa olacak diye bana da baskı yaptı, dedi.
Salonda Mehmet Köysüren'in şimdi Bosna'da çalışan mühendis oğlu Yakup ta vardı. Yakup'un kısa bacaklı şortuyla okul duvarlarından sıçrayışlarını anımsıyorum. Afacan, zeki biriydi.
Fahrettin hoca Yatılı Bölge okulunun adını Rasim Özdenören diye değiştirdiler, dedi. Yedi Güzel Adam filmiyle gündeme gelen bu şairlerle eskiden tanışıyorlarmış. Fahrettin hocaların o zaman matbaaları varmış. Bu güzel insanlarla tanışıklığı bu vesileyle olmuş. Fakat Fahrettin hoca ''güzel'' söylemini onlardan biraz uzak tuttu. Farklı düşünenlere artık hiç kızmayan biriyim ben. Fakat herkes böyle değil. Olur a bu yaşında Fahrettin hocamı kızdırmayım, dedim. Farklı düşündüğümü elimden geldiğince belirtmek istemedim.
Köysüren hocamı arada bir arar duasını alırdım. Fahrettin hocamın da öyle. Ayrılırken buruk ayrıldım çünkü artık Maraş'a geldiğimde Köysüren hocamı ziyaret edemeyecektim. Kapıdan çıkarken Fahrettin hocam ve hanımı Gülseren teyze ''Maraş'a gelirseniz bize de uğrayın dediler. İnşallah. Sevgili güzel insanlar. İnşallah biraz daha yaşarız da bu güzel sohbetlerin tekrarı olur.
Evimize geldiğimde namaza duracağım vakit kalbim tatlı ve buruk duygularla doluydu. Ellerimi açtım ve yüce Allah'tan bu sohbetlerin ebedi olanını istedim.
Aynı gün İstanbul'dan oğlum aradı; Anne dedi. Es'ad Coşan hocanın kabrini ziyaret et demiştin. Şimdi Eyüp mezarlığında Es'ad Coşan'ın kabri başındayım. Dualar ettim, selamını da ilettim, dedi. Henüz ben Es'ad hocamın kabrini ziyaret edemedim. İnşallah bir gün ziyaret edeceğim.
Bugünkü yazımda kıymet verdiğim güzel insanlardan bahsettim. Yazarken de mutlu oldum. Rabbim ahirete göçenlere rahmet eylesin. Bana bunca güzel kıymetli hocalar tanıttı, istifade ettirsin.
Ömrünüzü ince elekten bir geçirin. Geriye dönüp bakın ve kıymetlilerinizi hatırlayın. Henüz hayattaysalar arayıp bulun ve hatrını sorun.
Teslime Gülsen Nurdoğan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder