22 Mart 2013 Cuma

EVLİYA ÇARPAR MI?

Sosyal medyada yok yok. Güzeli, iyiyi arayan göze en iyi ve en güzel şeyler burada. Kötüyü, çirkini arayana da sanırım ki en çirkin, en kötü şeyler buradadır.

Kırkı aşan yaşımın yarısından çoğu Kur'an ile  ve Hz. Muhammed sallallahü aleyhi vesellemin hayatıyla ilgili eserleri okumakla, onlarla ilgili sohbetleri dinlemekle geçti. Elhamdülillah, bunun için şükrediyorum. Bunlar için ne yapsam az gelir. Aciz bir şekilde hamd ve şükür etmekten başka bir şey yapamıyorum. Fakat bütün bunları bir iddiada bulunmak maksatlı söylemiyorum.

 Ben bir İmam Hatip Lisesi ve ya İlahiyat ve ya herhangi bir dini okul okumadım. İmanımın ve dinimin gereği olarak Allah'ın kitabını okur, rızasına uygun hareket etmeye çalışırım. En kabul görmüş İslam alimlerinin eserlerini çocukluğumdan bu yana zevkle okumuşumdur. En büyük kazancım muhterem, merhum hocam, M.Es'ad Coşan'ın  kitaplarını okuyup, vaazlarını dinlemektir. Rahmetli Hocaefendinin sohbet ve vaazları ve de kitaplarının ufuk açıcı bir özelliği vardır.

Bu okuduklarım içinde de  hayat bana gül bahçesi gibi gelir. Arada kavurucu sam yelleri esse de onlar da gül bahçelerinin serinliğinde geçer gider...

Bu güzellikler içinde yaşarken isterim ki herkes bunları tatsa, yaşasa..

Bazan görüyoruz ki müslümanlar bazı konularda ihtilafa düşüyorlar. Bundan doğal bir şey yoktur. İnsanın olduğu her yerde ihtilaf muhakkak olacaktır.

Konuyu uzatıp gitmeyelim; sadede gel, derler ya sadede gelelim.

Bu yazımın konuğu KERAMET. Hani bazıları kabul etmiyor ya!..

Önce kelime anlamından başlayalım ki anlam kargaşası olmasın.

Mevlaya kerem sahibi deriz ya. Kerim Mevla, deriz. Yani veren, ikram eden manasında. Her şeyi bize Allah vermiyor mu?

Keramet ikramla ilgili bir kelime yani. Sözlük anlamı, ermiş kimselerin gösterdiklerine inanılan, doğaüstü, şaşkınlık uyandırıcı durum.. Sözlükte böyle geçiyor. Şu ermiş kelimesinin de iyi bir anlatılması lazım.

 Kerametin asıl anlamı şudur ki; Allahü Teala'nın salih, mütedeyyin, ibadet ve taatinde, helale, harama dikkat eden, iyi niyetli dürüst mümin kullarına verdiği fakat  Allah'ı ve kudretini hakkıyla tanımadıkları için insanların ekserisine olağanüstü gelen olaylara denir.

Aslında kamil iman sahibi mümine olağanüstü kavramı yoktur. Çünki Allah cc. 'ol' derse olur. Yasin 82. (Kün fe yekün)

Bunu idrak etmiş bir insan hiç bir şeye şaşırmaz. Allah 'ol' deyince olur. Bu, bu kadar basit!

Bir de şuna gelelim. Keramet yani olağanüstü sayılan şeyleri bir aciz naciz insana yüklemek. Halbu ki kulun yaptığı Rabbine karşı olan edep ve tutumudur. Allah ona ilminden, edebinden, saygısından ötürü ikramlarda bulunmuştur. Halbu ki o kul o kadar utanır ki Mevlasından; bilir layık olmadığını bütün bunlara. Allah'ın keremliği karşısında utanca düşer. Fakat Rabbini layıkıyla takdir edemeyen kullar ise bu harikuladeliklerden çeşit çeşit anlamlar çıkarır.

Bir de evliya çarpsın ya da Kur'an çarpsın deyimi vardır halkımız arasında. Bu deyimlerden de çeşit çeşit yanlış anlamlar türemiş. Öncelikle bu deyimlerden ne anladığımı söyleyeyim.

Evliya çarpar mı? Çarpar. Kur'an çarpar mı? Çarpar.

Evliya nasıl çarpar?

Allah-ü Teala buyuruyor ki:
-Kim benim veli kuluma  düşmanlık ederse ben onu cezalandırırım.

Allah cc. ''Ben zalimleri kendime kol tutmuş değilim'' buyurmaktadır. Kafir bile olsa Allah mazlumun yanındadır.  Öyle iken kafir kulunu dahi zulme uğradığında muhafaza eden Allah hele hele de salih, temiz, mümin bir kuluna sataşanı cezalandırmaz mı? Daha şiddetli cezalandırır. İşte aslında evliya çarpmaz da o evliyadan ötürü Allah çarpar. Yani cezaya uğratır. Kur'an çarpması da böyle bir şeydir. Allah cc'ün kelam-ı kibarıdır o. Kendi sözüdür Rabbimizin. Allah şanına leke sürdürmez, Kitabına yapılan saygısızlığı cezasız bırakmaz.

Bilmem ki kerameti anlatabildik mi?..

Yaşanmış bir hatırayla konuyu daha anlaşılır hale getirelim. Es'ad Coşan Hocaefendi'nin İslam Dergisi Başmakaleleri'nden.
  ''Hâlen olayın canlı şahitleri yaşıyor. Uzun yıllar önce bir gün hocamızı ziyarete gelmiş, resmî muamelelerin uzunluğundan, ihmal ve kasıtlardan... şikâyet etmiş:

'Hac için pasaport almaya müracaat etmiştim, aylar geçti hâlâ bir cevap ve netice yok.' demiş. Hocamız mütebessim:   'Yakın zamanda hallolur, sonuç alınır inşaallah!' buyurmuş.   Celal Hoca sedirde diz çökmüş otururken o anda kendinden geçmiş, dalmış. Kendisini Ankara’da pasaport dairesinde görmüş. Pasaportu hemen hazırlamışlar, kendisine vermişler, çok sevinmiş ve o sevincin heyecanından uyanmış, bakmış ki Mehmed Zahid hocamızın huzurunda uyuklamış, utanmış; fakat hocamız yine mütebessim, gözlerinin içine bakarak buyurmuş ki:   'Nasıl, pasaportunuzu aldınız mı?'   (Hakikaten de bir-iki gün sonra, pasaportu Ankara’dan İstanbul’a Celal Hoca’nın eline ulaşmış). ''   Prof. Dr. M. Es'ad Coşan Hocaefendi başka bir makalesinde de diyor ki:   ''Bendeniz de bir ilahiyat profesörüyüm, içte ve dışta çok profesör, doçent, doktor, uzman, yazar... tanıdım. Mesleğin iç yüzünü iyi bilirim, aziz ve mübarek hocam sayesinde de şahsen sıkı, koyu ve katı bir zahirci ve şeriatçı iken Ehl-i Sünnet akaidi üzere ulûm-i İslâmiyye’ye tam uygun, arı ve sâfî, tertemiz ve dosdoğru, bidatler ve hurafelerden berî ve salim, sağlam ve gerçek tasavvufu da yakından tanıdım; kerâmet ehli yüce mertebeli kişilerle yaşadım.   Lütfen herkes haddini bilsin, bilmediği yerde dursun; Arapça bilmekle iş bitmiyor. Ulu orta konuşmanın, yalan yanlış fetva vermenin çok veballi olduğu da asla unutulmasın! ''
                                                             Gülsen Nurdoğan


1 yorum:

kazim dedi ki...

Allah diyor ki deyip deyip ayet numarası vermemişsin. Allah öyle bir şey demiyor.