10 Ocak 2013 Perşembe

Yazmak Üzerine...

                        Geçen senenin ( 2012 YGS'de çıkmış) sorularına baktım. Nasipse bu sene YGS'ye gireceğim, Açıköğretim İlahiyat Fakültesini kazanacağım.

                        Biraz çalışmam lazım, çünki okulu bitireli yirmi seneyi geçti. En azından çıkmış sınav sorularına bakarak bir fikir edineyim dedim, Türkçe'den başladım. Çünki bu benim,sınavlarda en başarılı olduğum alandı. Ha, bunları size niye mi anlatıyorum?

                        2012 YGS Türkçe sorularını okumak, daha doğrusu soru paragrafları bana, o kadar keyif ve tabi ki, bilgi verdi ki...Tam manasıyla harika alıntılardı. Şunu açık söyleyeyim sınavın o kendine has stresi olmasa bu paragraflar, okumayı seven biri için enfes şeyler hatta stres azaltıcı şeyler... Bu paragrafların birinde şunlar yazıyordu:

                       ''Alışkanlıklar, basmakalıp sözler en derin gerçeklerin anlamını, en güzel duyguların ürpertisini unutturabilir. Bunları yeniden canlandırmak, yeniden yaşatmak için sanatçı olmak gerekir. Ancak şairler, milyonlarca yıllık güneşin ışığını, bize yeni açmış binbir renkli bir çiçeğin parıltısı gibi gösterebilirler. Yunus'un söyleyişiyle, her gün yeniden doğan şairler olmasaydı insanlık; öğrenilmiş, ezberlenmiş gerçeklerin kabuğu içinde sıkışıp kalacaktı.''

                          Şair ve yazarların en önemli faydalarından biri de budur sanırım. Bir milletin dilinin gelişmiş olması o milletin her açıdan gelişmişliğini de göstermez mi? Kur'an bile Arap dilinin en gelişmiş döneminde indi. İslamın geldiği dönemde Arap edebiyatı şaheser günlerini yaşıyordu.O günün Arap yarımadasında bir sülalede iyi bir şair varsa o sülalenin izzet ve itibarı da artardı.

                            Şair ve yazarlara ne kadar ihtiyacımız olduğu bu paragrafla çok güzel anlatılmış. Bu özellikleri sebebiyle edebiyatçılar çağları beraberinde sürükleyip götürürler. Geçmişteki insanların düşünce ve de yaşamları hakkında bilgi vermiş olurlar. Ve onlar sayesinde tabiattaki her şey, hatta duygu ve düşünceler velhasıl her nesne bir derinlik kazanır. Onlar olmasa hayat basmakalıp bir hayat olurdu ve tatsız olurdu.

                            Yazar ve şairler olmasaydı ilim dünyası da bu kadar gelişemezdi. İlmi gerçekler bu kadar iyi anlaşılamazdı. Bugün okuduğumuz ya da dinlediğimiz bir konuyu ya da üzerinde araştırma yaptığımız ilmi bir bir meseleyi iyi anlayıp kavrayabilmemizi  okuduğumuz roman, hikaye, şiir, masal vs'ye de bağlayabiliriz. Bunların bize kazandırdığı kavrama ve anlayış gücünü gözardı edemeyiz. Şair ve yazarlar, kısaca edebiyatçılar fertlerin düşünce dünyalarını, hayal dünyalarını geliştirdikleri gibi kavrama ve anlayış melekelerini de geliştirmiş olurlar. Edebiyatçılar ve sanatçılar dünyayı hergün yeniden  inşa ederler, yıkar ve süslerler, hayatı yaşanılır kılarlar...

                            YGS Türkçe soru paragraflarından birinde de  şunlar vardı. ''Yazmaya    yeni başlayanların ilk ürünlerini, kuşların kanat alıştırmasına benzetirim. İlk uçuşlarla, kanat alıştırmalarıyla ilgili ne güzel belgeseller yapılmıştır. Bu belgesellerde yavru kuşlar uçma aşamasına gelince ilkin başlarını yuvalarından dışarı çıkarır, şöyle bir bakarlar mavi boşluğa; uçma güdüleri uyanmıştır, cıvıldayıp dururlar. Ama göze alamazlar uçmayı. Sonra annelerinin kılavuzluğu başlar; birlikte birkaç metreyi geçmeyen kısa uçuşlar yapar, yuvaya dönerler. Bu belgesellerde ilk uçuşlardan duyulan heyecendan, sevinçten de söz edilir. Cıvıldaşmalar, cıvıldaşmaların tınısındaki değişmeler örnek gösterilir buna. Yazar, şair adayları için de gerçekten böyledir bu. İlk ürününü basılı görmekten duyulan sevince sınır çizilemez. Sıradan bir benzetme olacak ama tay tay duran, ardından ilk adımını atan çocukların duydukları bir sevinç vardır ya tıpkı ona benzer.''
                             Yazı yazmak, daha özel bir ifadeyle kıymetli eserler veren bir yazar olmak, seneler alan bir iştir. Yılların birikimi ve çalışmasıdır. Yazar her yazısını ilkönce çok başarılı bulur fakat üzerinden zaman geçip yazısına yeniden döndüğünde bir çok düzeltmeler yapar ve aslında yeterli seviyeye gelemediğini her zaman görür. Bu yüzden sanıyorum ki hiç bir yazar kendini yeterli görmez ve hep daha fazla çalışması gerektiğini düşünür. Velhasıl yazarlık, uzun süreç isteyen bir iştir. Çok emek ister.

                              Böylece kıymetli eserlerini, uzun emek mahsülü bu çalışmalarını toplumların istifadesine sunan yazarlar maalesef hiç bir zaman yaşadıkları zaman içinde devletinin ve milletinin yeterli desteğini alamamışlardır. Onların kıymetini, çoğu kez kendilerinden sonra gelen nesiller farkedebiliyorlar...

                               Yazma eyleminin ne kadar gerekli olduğunu, edebiyatçı ve sanatçıların toplumda ne önemli bir görev üstlendiklerini belirttikten sonra yeni yetişen yazarlarımıza, devletimizin ve basın yayın kuruluşlarımızın gereken desteği vermelerini de rica ederim. 

                                                                                      Teslime Gülsen Nurdoğan




                       

Hiç yorum yok: